Lawyers In Exile

Tehlikedeki Avukatlar Günü

Avukat Turan Canpolat yaklaşık 7 yıldır cezaevinde. Suçu ise avukatlık mesleğini icra etmesi. 15 Temmuz 2016 tarihinden tam 6 ay önce tutuklandı. 15 Temmuzda tutuklu olmasına rağmen darbeye karıştığı gerekçesiyle Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından soruşturma açıldı. Dosyada bulunan belgelerin sahteliği ispatlanmasına ve birden çok kez takipsizlik kararı almasına rağmen infazı devam etti. Yargılama boyunca dilekçelerine ve taleplerine cevap alamadı. Malatya Barosu avukatı Canpolat, hukuksuz suçlamalardan dolayı, infaz süresi dolmasına rağmen hala tutsak.

Avukat Canpolat, Türkiye’deki avukatların maruz kaldığı baskı, hukuksuzluk ve işkenceden mağdur olan avukatlardan yalnızca birisi. Bu hikaye gibi binlercesi mevcut. Avukat (Av.) Tahir Elçi, engelli Av. Mehmet Ali Uçar, Av. Selçuk Kozağaçlı, Av. Ali Aksoy bunlardan sadece bazıları. 2011 yılında 47 avukatın topluca gözaltına alınmasıyla toplu avukat operasyonları başladı. Avukatlara yönelik toplu operasyonların Olağanüstü Hal (OHAL) sürecinde zirveye ulaştı. Bu operasyonlar kapsamında son 10 yılda yaklaşık 2 bin avukat hakkında “terör” suçlamasıyla soruşturma başlatıldı, 600’den fazla avukat tutuklandı ve 450 avukat hakkında hapis cezasına hükmedildi. Trabzon baro başkanı Orhan Öngöz, Siirt Baro Başkanı Cemal Acar, Erzincan Baro Başkanı Cemalettin Özer, Konya Baro Başkanı Feyzi Kayacan bu süreçte tutuklanan baro başkanlarından. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun avukatı Celal Çelik dahi “FETÖ’ye yardım” gerekçesiyle gözaltına aldındı. Silivri Cezaevinde adil yargılanma talebiyle açlık grevine başlayan Avukat Ebru Timtik 238 günün sonunda hayatını kaybetti.

Avukatlar, görevlerini yerine getirdikleri için müvekkilleri ve müvekkillerinin yaptıkları ile özdeşleştirilemezler. Nitekim 1990 yılında Birleşmiş Milletler(BM) tarafından kabul edilen “Avukatların Rolü Hakkındaki Temel İlkeler” 18. Maddesinde bunu açıkça ifade etmiştir. Bu temel ilkelerin 20. maddesinde “avukatların meslekleri gereği hukuki veya idari bir otorite önünde yaptıkları yazılı veya sözlü açıklamaların medeni ve cezai bağışıklığı” belirtilmektedir. Kısaca BM’ye göre avukatlar; mesleki görevleri nedeniyle kovuşturulamaz, cezai, idari, ekonomik ve diğer yaptırımlara tabi tutulamazlar.

Uygulamaya geldiğimizde ise olayların bu şekilde yürümediği ayyuka çıkıyor. Hukukumuzda anayasa ve kanunlarımız kazuistik, yani ayrıntılı olarak yazılmış. Kanunlar muntazaman herhangi bir “kanunun değiştirilmesi hakkındaki kanunlarla”-torba yasayla-bir günde değiştirilebiliyor. O kadar ki hukukçular dahi zor takip ediyor değişen kanunları. Kişiye ya da kuruma göre çıkan kanunlar uygulamaya gelince zaten keyfilik top koşturuyor orada da. Örneğin Çırağan Sarayı’ndaki düğün sırasında yolun neden kapatıldığını soran Avukat Sertuğ Sürenoğlu Cumhurbaşkanı korumaları tarafından saatlerce darp ediliyor. Cumhurbaşkanına hakaret ettiğine ilişkin zorla tutanak imzalatılıyor. Daha sonrasında darp edilen avukat ev hapsi alıyor, cumhurbaşkanı korumaları ise korunuyor.

Hükümet tarafından “Yok” denilen çıplak arama dahi yönetmelikten Kasım 2021’de kaldırıldı. Ancak bu yönetmelik değişikliğinden sonra dahi bir avukat rahatlıkla çıplak aranabiliyor. Avukat Sümeyra Bulduk, Tekirdağ 2 Nolu F Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu’nda “çıplak arama” işkencesine maruz kalıyor.   Bulduk, müvekkilleriyle yaptığı görüşme sonrası üzerinin aranmasına müsaade etmediği için avukat kimliğine el konuluyor ve cezaevi kapıları 3 saat boyunca üzerine kilitleniyor. Olay sonrası Bulduk, sorumlulardan şikayetçi oluyor. Tekirdağ Cumhuriyet Başsavcılığı ise skandal bir kararla “soruşturmaya” dahi gerek görmeyerek kepazeliğin üzeri kapatılıyor. “Soruşturmaya yer yok” kararının gerekçesi de çıplak arama işkencesinin yapıldığı cezaevinden gelen bir yazı. Savcı söz konusu kararı verirken soruşturma bile yapmaya gerek görmüyor.

Yine avukatların maruz kaldığı işkenceyi anlatırken Halkın Hukuk Bürosu(HHB) şu şekilde ifade ediyor; “Avukat Engin Gökoğlu 30 Ekim’de, kaldığı Tekirdağ Hapishanesinde, gardiyanların işkencesine maruz kaldı, kolu kırıldı. Ardından Gökoğlu’nun giysilerini çıkartarak üzerine soğuk su sıktılar. Tekerlekli sandalyeye oturtup vurmaya, tekmeleye devam ettiler ve çıplak şekilde saatlerce beklettiler. Bu işkenceye hapishane müdürleri de katıldı. Bütün bunlar olurken çağırılan 112 Acil Servis’ten gelen sağlıkçılar Gökoğlu’nu bu şekilde gördükten sonra ‘Hayati tehlikesi yok’ diyerek çekip gittiler.”

İnsan Hakları İzleme Örgütü (Human Rights Watch – HRW), Ekim 2016’da Türkiye’deki gözaltındaki işkencelere dair rapor hazırladı. “Açık Çek – Türkiye’de Darbe Girişimi Sonrası İşkenceye Karşı Koruma Tedbirlerinin Askıya Alınması” başlıklı raporda, avukat çaresizce şu ifadelere yer veriyordu; “Bir aşamadan sonra artık sırtımı döndüm. Ona kaç kez vurduklarını bilmiyorum. Daha fazla bakamadım. Durdurmak için yapabileceğim bir şey olmadığını biliyordum. En sonunda ifade verdi…” şeklinde mesleğini yapmaya çalışırken içinde bulunduğu çaresiz durumu ifade ediyordu. Başka bilinen bir avukat S.T. ise mahkemede; “Etkin pişmanlıktan yararlanmam gerekiyor. Verdiğim ifadeler nedeniyle 15 avukat tutuklandı. Bir sürü kişi soruşturuldu.” diyerek mahkeme heyetine sitem etti. Ancak mahkeme ve savcılık beyanlarını etkin pişmanlıktan yararlanmaya yeterli görmediği için ceza almaktan ve tutuklu yargılanmaktan kurtulamadı. Mesleğini icra eden 15 avukat ise tutuklandı.

Kanun Hükmünde Kararname(KHK)’lerle da savunma hakkı kısıtlanarak avukatların adalet mekanizmasından çekilmesi istenmiştir. 676 nolu KHK ile hukuk alanında değişiklikler yapıldı. Yargılamalarda savunma hakkı ve avukatlar aleyhinde savunma kısıtlamasına gidildi. Duruşmada bulunabilecek avukat sayısı 3 ile sınırlandı, terör suçlarından yargılanan veya soruşturulan şüpheli ve sanığın avukatı hakkında, aynı suçlardan soruşturma veya dava açılırsa avukatlık görevi yasaklandı. Yine 696 sayılı KHK; Anayasaya, Hukuk devleti ve Anayasal devlet ilkelerine açıkça aykırıdır. KHK ile ülkemizde Anayasal güvence, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı yaralanmış, masumiyet ilkesi, adil yargılanma hakkı, lekelenmeme hakkı ve savunma hakkı ihlal edilmiş ve savunma mesleğinin icrasını neredeyse imkansız hale getirecek ölçüde kısıtlayan düzenlemeler yapılmıştır. Söz konusu ve diğer savunma hakkını kısıtlayan KHK’lar açıkça Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi(AİHS)’nin 6. Maddesinde düzenlenen “Adil yargılanma hakkı”nın ihlali niteliğindedir.

Kanunlara uygun davranan ve adaletin sesi olmak isteyen avukatlar cadı avına maruz kaldı. Tehlike altındaki avukatların sesini duyurabilmek için de 24 Ocak “Tehlikedeki Avukatlar Günü” ortaya çıkmıştır. Tehlikedeki Avukatlar Günü 24 Ocak 1977’de, İspanya’da Calle Atocha adresinde öldürülen 4 avukatın anısına Atocha Katliamı olarak ilan edildi. Bu katliamdan yana avukatlar, mesleklerini icra ederken baskı, tehdit, zulme uğrayıp, tutuklanmaya, işkence görmeye ve öldürülmeye devam ediyor. 2010 yılından bu yana ise 24 Ocak Dünya Tehlikedeki Avukatlar Günü anılıyor. Bu günün amacı; hükümet yetkililerinin, uluslararası kurumların, medyanın ve kamuoyunun dikkatini çekerek, avukatların maruz kaldığı tehditler konusunda farkındalık oluşturmak.

Bu yılki Tehlikedeki Avukatlar Günü; Afganistan’daki avukatların içinde bulunduğu zor durumdan dolayı özellikle Afganistan’daki kadın avukatlara adanmıştır.  “http://dayoftheendangeredlawyer.eu/” sitesinde yayınlanan raporda Afganistan’daki vahim tabloya dikkat çekilerek, Afganistandaki adalet sistemi ve Baro’nun durumu anlatılıyor.

Geçmiş yıllarda Tehlikedeki Avukatlar Günü; Türkiye(2012 ve 2019), Kolombiya (2022 ve 2014), Azerbaycan (2021), Pakistan (2020), Mısır (2018), Çin (2017), Honduras (2016), Filipinler (2015), Bask Bölgesi/İspanya (2013) ve İran (2010) gibi farklı ülkelerdeki avukatlara adanmıştır.

Ancak avukatlara yönelik yaptırımlar hem Türkiye’de hem de dünyanın birçok yerinde artarak devam etmektedir. Bugün Türkiye’de sadece mesleki faaliyetleri nedeniyle tutuklu bulunan onlarca avukat meslektaşımız bulunmaktadır. Avukatlar mesleğini icra ederken büroları saldırıya uğramakta, şiddete maruz kalmakta ve hatta öldürülmektedir. Bu şekilde avukatlar baskı altında tutulmakta ve görevini yapması engellenmektedir. Avukat büroları CMK m.130’a göre yalnızca mahkeme kararıyla aranabilirken, birçok kez mahkeme kararı olmaksızın hukuksuzca aranmıştır. Ev ve işyerlerinin aranması, gözaltı ve tutuklama işlemlerinde kanunun avukatlara tanıdığı hiç bir hak kullandırılmadı. İddianame ve kararlarda belli kişi ve kurumların, savunmanın suç olarak nitelendirmesi görmezden gelindi. Kanun Hükmünde Kararnamelerle savunma hakkı kısıtlandı. Son 10 yıl içinde ülkemizdeki elim tablo giderek kötüleşmiş ve Tehlikedeki Avukatlar Günü iki kez ülkemize adanmıştır.

Bu kısır döngü sarmalının kırılması için adalet mekanizmalarında cesur çıkışlara ihtiyaç var. Adaletin tekrar tesisi için de adil, vicdanlı hukukçuların ve siyasilerin inisiyatif alması şart. Bu çark ve cadı avı sadece belli bir kesimi değil bütün bir ülkeyi hedef almakta. Adalet sihirli bir değnek; dokunduğunu ‘terörist’ olarak yargılıyor ve o sayede önündeki engelleri bertaraf ediyor. Bir sonraki 24 Ocak’da, insanlık dışı uygulamaların sonlandığı, insan hakları ve evrensel hukuk ilkelerinin uygulandığı, keyfilikten uzak bir adalet sistemine ulaşmamız ümidiyle…

A.Nazif Aydın

Similar Posts

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

HUKUKİ DESTEK- WhatsApp
1