10 Aralık 1948’de kabul edilen İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, insanlık tarihinin en kapsamlı ortak vicdan çağrısıdır. Bu beyanname, her insanın onur, özgürlük ve eşitlik içinde yaşama hakkını devletlerin üzerinde bir ilke olarak ilan eder. Uluslararası hukuk; Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi, Ekonomik Sosyal Kültürel Haklar Sözleşmesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve birçok bölgesel mekanizma aracılığıyla bu ilkeleri bağlayıcı normlara dönüştürmüştür.
Ancak insan haklarının evrenselliği, dünyada yaşanan ihlaller karşısında hâlâ ideal bir hedef niteliğindedir.
1. Dünyada İnsan Haklarının Durumu: Derinleşen Krizler yüzyılın üçüncü on yılına girerken insan hakları küresel ölçekte ciddi bir gerileme sürecinden geçmektedir. Uluslararası kuruluşların raporlarında öne çıkan başlıca küresel ihlaller şunlardır:
▪ Otoriterleşme ve demokrasi gerilemesi
Birçok ülkede yürütmenin güçler ayrılığını aşındırması, seçim süreçlerinin manipülasyonu, medya özgürlüğünün kısıtlanması ve yargının siyasallaşması demokratik kurumları zayıflatmaktadır.
▪ İfade özgürlüğü ve basın özgürlüğüne yönelik saldırılar
Gazetecilerin hedef alınması, bağımsız medyanın baskılanması, internetin sansürlenmesi ve dijital gözetim tekniklerinin yaygınlaşması birçok bölgede ciddi hak kayıplarına yol açmaktadır.
▪ Savaş ve çatışma bölgelerinde sivillerin korunamaması
Ortadoğu, Afrika, Asya ve Avrupa’nın bazı bölgelerinde devam eden çatışmalarda; zorla yerinden etmeler, keyfi infazlar, işkence, toplu cezalandırmalar ve insani yardıma erişimin engellenmesi uluslararası hukukun sistematik biçimde ihlal edildiğini göstermektedir.
▪ Mülteci krizi
Dünya çapında milyonlarca insan savaş, yoksulluk veya siyasi baskı nedeniyle ülkelerini terk etmek zorunda kalmış; denizlerde ölümler, geri itmeler, kamplarda kötü koşullar küresel bir utanç tablosu oluşturmuştur.
▪ Azınlıklara yönelik ayrımcılık
Dini, etnik veya kültürel gruplara yönelik dışlama, nefret söylemi ve şiddet dünyanın birçok yerinde artmaktadır.
▪ Savunma makamına yönelik baskılar
Avukatların tutuklandığı, hukuki temsilin kriminalize edildiği ülkelerde adil yargılanma hakkı fiilen ortadan kalkmaktadır.
Bu tablo, insan haklarının bugün yalnızca teorik metinlerde değil, pratikte de savunulmaya her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyduğunu gösteriyor.
2. Türkiye’de İnsan Haklarının Durumu: Yapısal ve Sistematik Sorunlar
Uluslararası raporların kesiştiği nokta, Türkiye’de insan haklarının özellikle son yıllarda ağır baskı altında olduğudur. Temel alanlarda öne çıkan sorunlar şöyle özetlenebilir:
▪ Adil yargılanma hakkı ve yargı bağımsızlığı
Yargının bağımsızlığına ilişkin endişeler, uzun tutukluluklar, toplu davalar, geriye yürüyen suç isnatları ve politik etki altındaki mahkeme kararları uluslararası hukuk standartlarıyla bağdaşmamaktadır.
▪ İfade özgürlüğü
Gazeteciler, akademisyenler, sivil toplum temsilcileri ve sosyal medya kullanıcıları hakkında açılan davalar; internet erişiminin engellenmesi; eleştirel görüşlerin kriminalize edilmesi ifade özgürlüğünün daraldığını göstermektedir.
▪ Toplantı ve gösteri özgürlüğü
Barışçıl protestoların dağıtılması, sürekli yasaklama kararları ve toplantı özgürlüğünün keyfi şekilde sınırlandırılması demokratik toplumsal alanı daraltmaktadır.
▪ Keyfi tutuklamalar ve uzun yargılamalar
Çeşitli gruplara yönelik toplu soruşturmalar, geniş tanımlı terör maddeleri ve belirsiz suç isnatları ciddi hukuki sorunlar yaratmaktadır.
3. Türkiye’de Farklı Toplumsal Gruplara Yönelik Hak İhlalleri
▪ Gülen Hareketi mensuplarına yönelik hak ihllarin
Toplu suç isnatları, geriye yürüyen cezalandırma, geniş tanımlı örgüt üyeliği iddiaları, uzun tutukluluk süreleri ve adil yargılanma hakkına aykırı uygulamalar AİHM kararlarında da eleştirilmektedir.
▪ Kürt vatandaşlara yönelik hak ihlalleri
Siyasi temsile müdahale (kayyum uygulamaları), ifade özgürlüğü davaları, toplantı-gösteri yasakları ve güvenlik operasyonlarına ilişkin orantısız güç iddiaları demokratik hakların kullanımını sınırlamaktadır.
▪ Muhalif gruplar, gazeteciler, akademisyenler ve insan hakları savunucuları
Soruşturmalar, gözaltılar, medya baskıları ve yargısal taciz mekanizmaları, çoğulculuğu ve demokratik tartışma kültürünü zayıflatmaktadır.
4. Avukat Hakları ve Savunma Makamına Yönelik Baskılar
Savunma makamı, demokrasi ve adil yargılanmanın temel direğidir. Ancak Türkiye’de avukatlara yönelik:
* Mesleki faaliyet nedeniyle soruşturmalar,
* Gözaltı ve tutuklamalar,
* Vekâlet ilişkisinin kriminalize edilmesi,
* Müdafi yardımı olmaksızın yapılan işlemler,
* Avukat–müvekkil gizliliğinin ihlali
gibi uygulamalar, adalet sisteminin bütünlüğüne ağır zarar vermektedir.
Bu baskı ortamının en acı örneklerinden biri geçtiğimiz günlerde yaşandı.
5. Süleyman Yıldırım’ın Vefatı: Savunmanın Üzerindeki Baskının Sembolü
Meslektaşımız Süleyman Yıldırım’ın yaşadığı ağır baskılar, mesleki faaliyetlerinin hedef hâline gelmesi, tedavi hakkından yoksun bırakılması, insanlık dışı muamele görmesi ve uzun süreli hukuki süreçlerin yarattığı tahribat, onu büyük bir psikolojik ve sosyal yükün altına soktu. İki gün önce gelen vefat haberi, yalnızca bireysel bir trajedi değil; savunmanın uğradığı sistematik baskının acı bir yansımasıdır.
Bir avukatın, hukuk sisteminin çarkları arasında bu şekilde ezilmesi, topluma verilmiş en büyük alarmdır:
Savunma özgür değilse, hiçbir vatandaş güvende değildir.
Sonuç: İnsan Haklarını Savunmak İnsanlık Onurunu Savunmaktır
10 Aralık, bir kutlama günü değil; küresel bir yüzleşme günüdür.
Dünya genelinde ve Türkiye’de insan hakları, demokrasi ve adalet ciddi bir sınavdan geçmektedir.
Bugün, her zamankinden daha güçlü bir çağrı yapıyoruz:
⚖ Hukuk, gücün değil adaletin tarafında olmalıdır.
🕊 İnsan hakları, kimliğe, inanca, politik görüşe göre değişmez.
📚 Savunma makamı özgür değilse, adalet mümkün değildir.
İnsanlığın ortak mirası olan hak ve özgürlükleri savunmak bir tercih değil; bir sorumluluktur.
#HumanRightsDay #10Aralık #10AralıkİnsanHaklarıGünü #İnsanHakları #SavunmaHakkı #Adalet #HukukDevleti #LawyersInExile #SüleymanYıldırım