Lawyers In Exile

TEHLİKEDEKİ AVUKATLAR

Onlar bu binada özgürlük için çalıştılar ve onu savundukları için katledildiler’

Atocha Katliamı’nın yapıldığı Madrid Atocha caddesi 55 numaralı binanın üzerinde bu cümle yazar. 24 Ocak 1977 yılındaki saldırıda hayatını kaybeden 5 kişiden 4’ ü avukattır ve diktatör Franco yanlıları tarafından öldürülmüşlerdir. 45 yıl önce savunmayı hedef alan bu saldırı daha sonra takvime ‘tehlikedeki avukatlar günü’ olarak geçmiştir. Dünyada İnsan Hakları ve Demokrasi için Avrupalı Avukatlar Birliği (ELDH) tarafından 2009 yılından beri her yıl 24 Ocak günü bir ülkedeki avukatlara adanmaktadır. 2009 yılından bu yana2 kez (2012 ve 2019) Türkiye’deki avukatlara ithaf edilmiştir. Türkiye dışında iki kez ithaf yapılan başka bir ülke de yoktur.

ELDH 2022 yılını ise Kolombiya’daki tehlike altında olan avukatlara adamıştır. Hazırlanan raporda; Kolombiya’nın, Güney Amerika ülkeleri içinde en yüksek insan hakları savunucusunun öldürüldüğü ülke olduğu vurgulandı. Özellikle insan hakları savunucusu avukatların hedefte olduğu ve hiç olmadıkları kadar tehlike altında oldukları belirtildi. Kolombiyalı Yargıçlarla Dayanışma Fonu’nun (FASOL), Kolombiya Devleti tarafından oluşturulan Gerçeği Açıklama Komisyonu için hazırladığı 2014 tarihli bir raporunda ise, Kolombiya’ da son 10 yılda 700’den fazla avukat öldürülmüş ve 4.400’den fazlası çeşitli saldırganlık türlerine maruz kaldığı yer almıştır. Ayrıca Kolombiya’daki avukatlarla ilgili olarak, hassas insan hakları davalarında yer alan avukatlara yönelik saldırılar ve tehditler engellenmemiş, soruşturulmamış ve düzgün bir şekilde kovuşturması da yapılmamıştır.

Bir ülkeye kaos, dikta rejimi veya baskıcı yönetim etkin olmaya başladığında insanların elinden ilk giden şey savunma hakkıdır. İnsanlar baskıcı rejime ve onun emrinde olan yargıya karşı kendilerini savunamaz hale gelirler. Delillere göre değil, rejimin belirlediği kriterlere göre suçlular belirlenir ve cezalar uygulanır. Böyle bir ortamda ilk susturulmak istenen tabi ki savunma olacaktır. Bugün Kolombiya’ da nefes alamayan ve derin sularda oksijensiz kalan savunma, yarın başka bir baskı rejiminde de oksijene muhtaç kalacaktır.

24 Ocak vesilesiyle Türkiye’deki avukatların durumuna bakıldığında ise her sene daha da geriye giden bir tablo ile karşılaşmaktayız. Türkiye’deki avukatlar için 2022 yılının, Türkiye’de tehlike altında bulunan avukatlara adanan 2012 ve 2019 yılından daha iyi geçeceği maalesef söylenemez. Baskıcı parti-devlet rejiminin gölgesi savunmanın üzerindeyken, avukatların haklarını savunmak için kurulmuş baroların ‘mahalle ayrımı’ artarak devam etmektedir. Sırf işi olan savunma mesleğini yaptığı için halen tutuklu bulunan ve baroların sessiz kaldığı Av. Turan Canpolat buna bir örnektir. Hukuk dışı bir şekilde Ocak 2016’da tutuklanmıştır. Kanuna aykırı ve sahte delillerle yargılanan Canpolat’la ilgili olarak bugüne kadar Avrupa Barolar ve Hukuk Birlikleri Konseyi (CCBE) ile İspanya, İtalya, Belçika, Kanada, Hollanda, Fransa ve İskoçya’dan 12 insan hakları kuruluşu Canpolat için mektup yazarak serbest bırakılmasını talep etmiştir. Ancak Türkiye’de ne bağlı bulunduğu Malatya Barosu ne de Türkiye Barolar Birliği tarafından hiçbir girişimde bulunulmamıştır. Geçtiğimiz aylarda Barolar Birliğinde göreve gelen yeni yönetim de ‘kendi mahallesinden olmadığı için’ midir bilinmez henüz harekete geçmiş değildir.

Bununla birlikte Türkiye’ de alışkın olunan avukatlara yönelik hak ihlalleri ve yargının üç maymunu oynayan tavrı da devam etmektedir. 2015 yılında kameralar önünde öldürülen Diyarbakır Barosu Başkanı Av. Tahir Elçi’ nin failleri halen tespit edilip ceza almış değiller. 7. Yılına bu yıl girecek olan cinayet, sanıkların yargılandığı mahkeme tarafından sürüncemede bırakılmak istenmekte ve gerçek faillerin bulunması engellenmeye çalışılmaktadır. Bu süreçte hiç de yabancı olmadığımız şekilde avukatların talepleri yok sayılmakta mahkeme savunmayı görmezden gelmektedir. Tahir Elçi davası özelinde dikkat çektiğimiz savunmanın yok sayılması ve görmezden gelinmesi aslında bugün ‘terör yargılaması’ adı altında devam eden tüm davalar için geçerlidir. Avukatların sunduğu deliller, savunmalar ve talepler içeriği tartışılmaksızın reddedilmekte ve mahkemeler iktidarın açıkça güdümünde hareket etmektedir. Müvekkilini, ağır ceza yargılamasında savunan bir avukat açık şekilde, bizzat mahkeme başkanı tarafından ‘müvekkilinin yanındaki sanık sandalyesinde yargılanmakla’ tehdit edilmekte ve bu durum olağanlaşmaktadır. Türkiye’de son yıllarda insan hakkı ihlalleri konusunda yaşanan akıl tutulması ne yazık ki savunmaya karşı yapılan ihlallerde de kendini göstermektedir. ‘Müvekkilinin yanında sanık sandalyesinde yargılanmakla tehdit’ demişken Av. Selçuk Kozağaçlı’dan bahsetmemek olmaz. Savunduğu müvekkilleri ile aynı sandalyeye oturtulan, savunma dokunulmazlığıyla birlikte özgürlüğü de yıllardır elinden alınan bir isim. Toplumu yakından ilgilendiren davalardan Soma davasında mağdur ailelerinin avukatlığını da üstlenen Kozağaçlı ‘terör’ iddiası ile delilsiz ve hukuka aykırışekilde tutuklandı. Yargı kendini bile ikna edemeden, siyasi idarenin isteğiyle2017’den bu yana Kozağaçlı’yı tutuklu yargılamaktadır.

Bugün bize düşen korku duvarlarını yıkmak ve amasız, fakatsız herkes için adaleti savunmaktır. Türkiye’deki avukatlara ve savunmaya yönelen saldırılara ses yükseltirken, Kolombiya, Azerbaycan, Belarus, Filipin ve daha sayamadığımız ülkelerde tehlike altında bulunan meslektaşlarımızın sesi olup bağırma zamanıdır.

‘Onlar ülkelerinde özgürlük için çalıştılar ve onu savundukları için öldürülüyorlar’

Similar Posts

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

HUKUKİ DESTEK- WhatsApp
1