10 Aralık 1948 tarihinde Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin kabul edilmesi 70 yılı aşarken, Türkiye 2013 yılında başlayan ve günümüze kadar şiddetlenerek artan çatışmalı sürecin gölgesinde insan haklarının yok sayıldığı bir ülke olarak 2021 yılına doğru ilerlemektedir. 2016 yılında gerçekleşen darbe tiyatrosu ve sonrasında ilan edilen Olağanüstü Hal ile en temel insan hakları rafa kaldırılmış, sadece sayısal verilere dahi bakıldığında Türkiye nüfusunun yüzde 50’si Akp iktidarı ile aynı düşünceye sahip olmadığı için sistematik olarak hak ihlallerine maruz bırakılmıştır.
İnsan hakları; insanın, başkaca hiçbir ön şart aranmaksızın sırf insan olmasından dolayı sahip olduğu dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez, evrensel ilke, kural ve haklar bütününü ifade etmektedir. Fakat başta cezaevlerinde uygulanan tecrit, apaçık yapılan işkenceler günümüzde cezaevlerinin en başta sorunları haline gelmiştir.
Hükümlü veya tutukluların tek kişilik hücrelere konulması; süngerli oda uygulamaları; cezaevi görevlilerinin uyguladığı darp ve kaba dayak; yiyeceklerin oldukça az olması ve hijyene uygun olmayışı; disiplin cezalarının keyfi bir biçimde uygulanması; cezaevine gönderilen mektupların mahpuslara ulaştırılmaması; kalabalık olan koğuşlarda yatacak yer bulunmaması; hasta mahpusların tedavi süreçlerinin aksatılması, kelepçeli muayene dayatması ve ilaçların verilmemesi; kitap ve yayınların verilmemesi; spor ve kültürel faaliyetlerin kısıtlanması; kaloriferlerin yanmaması; anneleri ile birlikte kalmak durumunda olan çocukların ihtiyaçlarının gözetilmemesi; ziyaretçilere yönelik onur kırıcı muameleler ve çoğu kez ziyaret hakkının engellenmesi; çıplak arama uygulamaları; mahrem alanlara kameralar konulması gibi kişilerin en temel hakları ihlal edilmektedir.
Yine çok sayıda tutuklu ve hükümlü tarafından söylenilen önemli bir diğer husus da can güvenliği kaygısının yoğun biçimde yaşandığına ilişkindir. Cezaevi görevlileri tarafından yoğun şekilde darp edilen ve tek kişilik hücrelere konulan suçu dahi kesinleşmemiş insanlar, görevlilerin kendilerini ölümle tehdit ettiklerini de ifade etmektedirler. Ayakta sayım uygulamaları, askeri tekmil dayatması, kantin alışverişlerinin sınırlanması, avukat görüşlerinde gardiyanların da bulunması gibi uygulamalar da yoğun ihlaller arasındadır. Elbette cezaevlerinde söz konusu olan bu ağır hak ihlallerinin bir nedeni de uzun bir süre hüküm süren OHAL dönemi ve KHK’lerle gündeme gelen uygulamalardır. Ancak OHAL kaldırılmış olmasına rağmen bu ihlallerin artarak devam etmesi insan hakları ihlalleri açısından Türkiye’nin geldiği son durumu açıkça göstermektedir.
İnsan hakları ihlalleri yukarıda bahsettiğimiz gibi sadece cezaevlerinde değil yaşamın her alanında artarak normalleştirilmeye çalışılmaktadır. Suçun bir miras gibi aile fertlerine isnat edildiği, aileden birisinin cezaevinde olmasının diğerinin yargılanmasına sebep kılındığı, gazetecinin işini yapmasının suç addedildiği, avukatın savunmasını yaptığı kişinin kimliğine göre cezaevine konulduğu bir yargı sisteminin olması bunlardan sadece birkaçıdır.
Günümüz Türkiye’sinde, tüm halklar ve uluslar için ortak ölçüleri belirleyen İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nde yer alan 24 madde, yargısal kararlar, idari tasarruflar ve siyasi uygulamalarla sistematik olarak ihlal edilmektedir.
• İnsanlar, sadece düşüncelerinden, kanaatlerinden dolayı “terörist” veya “vatan haini” denilerek suçlanmakta ve ötekileştirilmektedir.
• İnsanların hukuki olmayan kavramlarla temel hak ve özgürlüklerden yararlanması engellenmektedir.
• Keyfi gözaltıların, tutuklamaların, kaçırılmaların yaşandığı günümüz Türkiye’sinde yaşam, özgürlük ve güvenlik hakkı ciddi bir tehdit altındadır.
• Kollukta ve cezaevlerinde gerçekleştiği iddia edilen işkence vakaları soruşturulmamakta, başkent Ankara’da yaşandığı iddia edilen işkence olaylarının üzeri örtülmektedir.
• Siyasi düşünce veya dünya görüşleri nedeniyle insanlar ötekileştirilmekte ve temel haklara sahip eşit yurttaşlar olarak kabul edilmemektedir.
• İnsanlar, siyasi düşünceleri yüzünden keyfi olarak gözaltına alınmakta ve tutuklanmaktadır.
• Anayasaya aykırı bir şekilde, kanun hükmünde kararnamelerle temel hak ve özgürlükleri kısıtlayıcı kararlar alınmakta ve bu kararlara karşı yargı yolları kapatılmaktadır.
• Mahkemelerin bağımsızlık ve tarafsızlıklarını tamamen kaybettiğine dair eleştirilerin haklılığını ortaya koyan uygulamalar, artan şekilde devam edilmektedir.
• Savunma hakkının tüm unsurlarıyla uygulanması, yargısal ve idari tasarruflarla engellenmektedir.
• İnsanlar, masumiyet karinesi yok sayılarak, idari uygulamalarla suçlu ilan edilmekte ve insanların özel hayatına keyfi uygulamalarla müdahale edilmektedir.
• Seyahat özgürlüğü, pasaportların idari kararlarla iptal edilmesi suretiyle veya pasaportlara mahkeme kararlarıyla getirilen tahditler yüzünden, engellenmektedir.
• Özel mülkiyet hakkı, KHK’larla, keyfi idari kararlarla veya savcılık talepleriyle ihlal edilmektedir.
• Toplanma, basın açıklaması yapma, sivil toplum organizasyonları içerisinde bulunma gibi hakların kullanımı, idari kararlarla engellenmekte ve söz konusu hakları kullanmak isteyenlere adli işlem uygulanmaktadır.
• Çalışma, sosyal güvenlik, sağlık gibi temel hizmetler başta olmak üzere kamu hizmetlerinden eşit şekilde faydalanma hakkı engellenmektedir.
• Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından 71 yıl önce kabul edilen İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinde yer alan 30 maddenin 24’ü ne yazık ki AKP İktidarı tarafından ihlal edildi ve edilmeye devam edilmektedir.
İnsan Hakları Derneği (İHD)’nin Türkiye İnsan Hakları İhlalleri Raporu’nda sadece 2019 yılında 440 yaşam hakkı, bin 447 işkence ve kötü muamele ihlali yaşandığı bilgisi yer aldı. Yine rapora göre 344 toplantı ve gösteriye müdahale edildi ve bu müdahalelerde 3 bin 935 kişi kaba dayak ve kötü muameleye maruz kaldığını beyan etti.
Biz Sürgündeki Avukatlar olarak bir araya gelme nedenlerimizde de bahsettiğimiz gibi tüm bu insan hakları ihlallerine uğrayanlara hukuki yardımda bulunmaya çalışmaktayız. Önlenmesi adına ise de her hafta AKP iktidarının yaptığı bu İnsan hakları ihlallerini kayıt altına almakta ve sitemizde yayınlamaktayız. Sonunda ise tüm bu ihlallerin ve hukuksuzlukların hesabının verilmesi için uluslar arası platformlarda insan hakları aktivistleri ile birlikte hareket ederek bu hukuksuzlukları dile getirmeye çalışmaktayız.
Bir yıl önceki yazımızda da belirttiğimiz gibi insanlığa karşı suçlar sadece bu suçun doğrudan mağdurlarına karşı değil, bütün insanlığa karşı işlenmiştir. İşlenen suçları durdurmak ve suçun failleriyle mücadele etmek de tüm insanlığa yani hepimize düşmektedir. Haksızlıklara, hukuksuzluklara karşı hep birlikte harekete geçelim.
Başta Türkiye olmak üzere tüm dünya da insan haklarının ihlal edilmediği, insana sadece insan olmasından dolayı değer verildiği günlerde yaşamak ümidiyle..
Lawyers in Exile