Lawyers in Exile Platformu olarak,Türkiye’deki insan hakları konusunda yaşanan gelişmelere dikkat çekmek, hak ihlallerine karşı duyarlılık ve farkındalık oluşturmak amacıyla, haftalık insan hakları ihlal notları başlığı altında haftalık çalışmamızı hazırlamış bulunuyoruz. Bu çalışma, Türkiye’deki insan haklarının gelişim ve seyrine dair bir akıl defteri oluşturması düşüncesiyle belli aralıklarla hazırlanmaktır. Bu başlık altında, genel veya sübjektif, süregelen ya da anlık insan hakları ihlallerinin yanında, ihlallerin boyutunu göstermesi açısından muhtelif dernek, vakıf veya topluluklar tarafından hazırlanan raporlar,tarih ve ihlalin niteliğine göre kategorize edilerek sunulmaya çalışılmaktadır. Maalesef ülkemizde hemen her gün bir yenisi yaşanan hak ihlallerinden gözden kaçanlar olabilmektedir.
1- YAŞAMA HAKKININ İHLALİ: (AY m.15/2, 17/1, AİHS m.2, İHEB m.3, MvSHS m.6 ABTHŞ m.2)
A- 15 Ağustos 2020; Kurmay Albay cezaevinden ailesine seslendi: Durumum kötü; belki de elveda…
18 Temmuz 2016’dan bu yana Ankara Sincan F Tipi Cezaevinde tutuklu olan ve kötü şartlarda altında ağır kalp hastası olan Kurmay Albay Mustafa Barış Avıalan’ın tedavisine izin verilmiyor.
Avıalan 2018 yılı başlarında kalp rahatsızlığı yaşamaya başladı. Öncesinde “Kalpte rahatsız ritim bozukluğu” (InnocentSufl.) bulunan Avıalan’ın rahatsızlığı hapishanenin kötü koşulları içerisinde zamanla arttı. Cezaevi yönetimi Avıalan’ın tedavi talebine 10 aydır cevap vermedi.Tüm çabalar sonucunda 2018 yılının sonunda Avıalan’a 2 kablolu kalp pili takıldı. Ailesinin, ücretini kendilerinin ödemek istemesine rağmen 3 kablolu pil takılması talebi kabul edilmedi. Bu şekilde yaşamına devam eden Avıalan’ın sağlık durumu 2019 yılı sonlarından itibaren kötüleşmeye başladı.
Kalp vazifesini iyi yapamadığı için iç organları büyük hasar gören Avıalan’ın, hâlihazırda akciğerleri su toplamış ve KOAH hastalığı ortaya çıkmış durumda. Böbrek ve Pankreasta KİST oluşumu ve Karaciğerde C seviyesi siroz nedeniyle işlev kaybı mevcut. Aşırı kilo kaybı ve mevcut sağlık sorunları nedeniyle yoğun bakımda olması gereken Avıalan hala Sincan Cezaevinde tecrit altında tutuluyor.
15temmuzinfo.net’in aktardığına göre, “İnfaz erteleme ve tedavi” için yapılan başvurulardan sonuncusu 7 Ağustos 2020 Cuma günü reddedildi. Avıalan’ın acilen yoğun bakıma kaldırılması ve kalp sağlığı için 3 kablolu kalp pilinin takılması gerekiyor. Aksi halde her an hayatını kaybedebilir.
Kurmay Albay Avıalan’ın ailesine gönderdiği faksta şu satırlar yer alıyor:
“Hasta ve ölüme çok yaklaşmış bir insan olarak her türlü yardıma ihtiyacım var…. Durumum çok kötü. Çok acı çekiyorum. Fedakarlık yapabilecek herkesten bir şeyler yapmasını bekliyorum”
“Bu saatten sonra kaybedecek hiçbir şeyim kalmamıştır. Kolumu kıpırdatamıyorum. Aldığım oksijen yetmiyor, çok az yiyebiliyorum, karnım şiş, nabzım sürekli düşük, başım sürekli dönüyor, uyuyamıyorum. Jandarmalar tarafından her türlü onur kırıcı muameleye ve hakarete maruz kalıyorum. Hayatımı zorlaştırmak için her şeyi yapıyorlar. Doktorlar ilgilenmiyorlar. Allah yardımcımız olsun. Belki de elveda…”
B- 19 Ağustos 2020; Mevlüt Öztaş vefat etti.
‘Bakmaya doyamadığım, öpmeye kıyamadığım canım babamı el birliğiyle öldürdüler’
Cezaevlerindeki ağır hastalardan biri de gazeteci Mevlüt Öztaş’tı. Şubat 2018’de tutuklandı. İlk olarak Uşak E Tipi Kapalı Cezaevi’ne gönderildi. Orada kasık fıtığı ortaya çıktı. Ailesine haber bile verilmeden ameliyat edildi. Ardından cezaevi şartlarından dolayı böbrek yetmezliği ortaya çıktı. Bu arada astım rahatsızlığı ilerledi. Hastalıklarından dolayı defalarca tahliye talep etti, ancak bütün talepleri reddedildi. Hipertansiyon rahatsızlığı olduğu tespit edildi, aylarca diyet yaptı. Yargılama sonucu mahkemece 9 yıl 3 ay hapis cezasına çarptırıldı. Delil olarak yazdığı birkaç haber ve Cihan Haber Ajansı’nda çalışmış olması gösterildi, tahliye de edilmedi. Kendi talebiyle Afyon Cezaevine nakledildi. Burada ise kendisine sakalı uzun olduğu gerekçesiyle hücre cezası verildi. 3 Nisan’daki görüşmede ailesine acilen hastaneye kaldırıldığını, safra kesesi ameliyatı olduğunu anlattı.
Hastane yönetimince, Öztaş’ın ailesine haber bile verilmemişti. Rahatsızlanması üzerine 8 Nisan 2020 tarihinde Ankara’ya sevk edildi, kanser olmuştu. Mevlüt Öztaş’ın acilen tahliye edilmesi gerekiyordu. İstinaf Mahkemesi, 27 Mayıs’ta Öztaş’ın kararını onadı. Ancak ailenin yukarıda sayılan bütün rahatsızlıklara ilişkin mahkemeye sunduğu rapora rağmen tahliye kararı çıkmadı. Kızı Büşra Öztaş, karara tepkisini şu sözlerle dile getirmişti: “O kadar dilekçe yazmamız, her yere başvuru yapmamız, buradan sesimizi duyurmaya çalışmamıza rağmen kararda babamın sağlık durumuna değinmemişler bile, el birliğiyle babamı öldürecekler, sesimi duyan yok mu?”
Mevlüt Öztaş, kamuoyu baskısı nedeniyle 24 Haziran’da tahliye edildi ancak artık çok geçti. Pankreas kanseri olan Öztaş’ın durumu her geçen gün daha da ağırlaştı. Geçtiğimiz hafta böbrekleri iflas etti, kemoterapi durduruldu. Ve bugün Öztaş’ın vefat ettiği açıklandı.
C- 17 Ağustos 2020; Zeytinburnu’nda Suriyeli mültecilere ırkçı saldırı: Abdulkadir Davud öldürüldü.
Zeytinburnu sahilinde bir grup Suriyeli mülteci, bir kişinin önce ırkçı sözlerine maruz kaldı, ardından da silahlı saldırısına uğradı. Saldırıda 21 yaşındaki Abdulkadir Davud hayatını kaybetti. İstanbul’un Esenler ilçesinde ikamet eden ve 16 Ağustos Pazar günü Zeytinburnu sahiline inen bir grup Suriyeli mülteci ırkçı saldırıya uğradı. Saldırıda 21 yaşındaki Abdulkadir Davud hayatını kaybetti.
I- KADIN CİNAYETLERİ KAPSAMINDA YAŞAMA HAKKININ İHLALİ;
D- 17 Ağustos 2020;Kadının İnsan Hakları, Yeni Çözümler Derneği “İstanbul Sözleşmesi yaşatır.”
Kadının İnsan Hakları, Yeni Çözümler Derneği yayınladığı video ile İstanbul Sözleşmesi’ne dikkat çekti. Yayınlanan videoda: “Türkiye’de her yıl yüzlerce kadın erkekler tarafından öldürülüyor, 10 kadından 4’ü fiziksel veya cinsel şiddete uğruyor. Şiddete uğrayan 100 kadından sadece 7’si bunu polise bildiriyor. Bildirilen ihbarların en az yüzde 42’sinde kadınlar şiddet failleriyle barıştırılıyor ya da işlem yapılmıyor. Savcılık toplam şiddet vakalarının yalnızca yüzde 4’ünde devreye giriyor. Bunların da sadece yüzde 21’i mahkûmiyet kararıyla sonuçlanıyor. Yani her 1000 şiddet failinden sadece 8’i mahkûm oluyor” ifadeleri yer aldı.
E- 17 Ağustos 2020; Eşitlik İçin Kadın Platformu (EŞİK), 18 Ağustos 2020 Salı günü toplanacak AKP Merkez Yönetim Kurulu’nda (MYK), İstanbul Sözleşmesi’nin yeniden tartışılacağını hatırlattı ve Sözleşme’ye dair tartışmalara derhal son verilmesi çağrısı yaptı.
Çağrının devamında, “Kadına karşı şiddetle mücadelede hayati önemi olan İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılması yönünde bir toplumsal iradenin olmadığı Metropoll Stratejik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi tarafından gerçekleştirilen Türkiye’nin Nabzı Temmuz ayı araştırmasında açıkça görülmektedir. Araştırmada, Hükümetin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesini onaylamayanların oranı %63.9, fikri olmayanların oranı %19.4 olarak açıklanmıştır. Sözleşme’den çıkılmasını açıkça isteyenlerin oranı ise sadece %17’dir. Kaldı ki bu kesimin bir bölümü de kadınlara yeterli söz hakkının verilmediği sansür ortamında, tek taraflı ve Sözleşme’yi çarpıtan propagandanın etkisi altındaki kişilerdir.” denilerek. Türkiye’nin sözleşmenin bir maddesine çekince koymak veya yorum bildirimi yapmasının mümkün olmadığı belirtildi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ise MYK’da, İstanbul Sözleşmesi ile ilgili devam eden tartışmalarla ilgili birçok insanın hayatına etki edecek hayati önemde kararları sadece parti meselesi gibi değerlendirme tutumunu sürdürerek “Polemiğe hiç gerek yok, tartışma sosyal medyada değil içeride kalsın” uyarısında bulunduğu öğrenildi.
F- 13 Ağustos 2020; 52 Barodan Kamu Denetçiliği’ne İstanbul Sözleşmesi başvurusu.
52 baro başkanı, İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılmaması hususunda Meclis’e tavsiye kararı verilmesi talebiyle Kamu Denetçiliği Kurumu’na başvurdu. Başvuru dilekçesinde, “Sözleşmeden çıkılırsa hak savunucusu olan baroların insan hakkı ve kadın hakkı ihlalleri ile mücadelede; yasal dayanağımız olan İstanbul Sözleşmesi ve 6284 Sayılı Yasadan mahrum kalmamız neticesi hak arama mücadelesinde olan bireylerin zarar göreceği de açıktır.Bu sözleşmeden Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin çekilmesinin talep edildiği gibi haberleri basından üzülerek öğrendik. Bizi en çok üzen de kadınların bugüne kadar toplumsal hayatta elde ettikleri kazanımlardan bu yolla vazgeçilmesinin istenmesidir. Bu sözleşmeden vazgeçmek demek tam da budur, kadınların, çocukların artan şiddet sarmalı içerisinde seslerinin daha çok kesilmesidir.” denildi.
G-14 Ağustos 2020;Sanatçılardan İstanbul Sözleşmesi’ne videolu destek.
Numan Kurtulmuş gibi isimler sözleşmeden çıkılması gerektiğini söylerken, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın kızı Sümeyye Erdoğan’ın da yöneticisi olduğu KADEM bir açıklama yaparak sözleşmeye destek vermişti. Öte yandan Akit yazarı Abdurrahman Dilipak, sözleşmeyi savunan kadınlara “fahişe” diyerek birçok sivil toplum kuruluşu ve kadın derneğinin sert tepkisiyle karşı karşıya kalmıştı.
İstanbul Sözleşmesi AK Parti içerisinde de tartışma konusu olurken, hazırlanan videodaerkek şiddetiyle katledilen kadınların hikâyeleri anlatıldı.
H- 18 Ağustos 2020;Antalya’da kadın cinayeti; Bir hafta önce barıştığı kocası tarafından öldürüldü.
Antalya’nın Serik ilçesinde Dudu Ç. (40), kızının düğünü için barıştığı belirtilen eşi M.Ç. (41) tarafından boğazından ve vücudunun çeşitli yerlerinden bıçaklanarak öldürüldü. Olay, saat 18.00 sıralarında Serik’e bağlı Merkez Mahallesi 2100 sokakta meydana geldi. M.Ç. ile bir süredir ayrı yaşadığı ve yaklaşık bir hafta önce barıştığı eşi Dudu Ç. arasında henüz bilinmeyen nedenle tartışma çıktı. Büyüyen tartışmanın ardından M.Ç. bıçakla Dudu Ç.’yi boğazından ve vücudunun çeşitli yerlerinden yaraladıktan sonra evden kaçtı. Olayı duyan vatandaşların haber vermesi üzerine olay yerine polis ve sağlık ekipleri sevk edildi. Sağlık ekipleri yaptıkları incelemede Dudu Ç.’nin yaşamını yitirdiğini belirledi.
I- 13 Ağustos 2020; İzmir’de iki çocuk annesi Gizem Filiz, eski eşi tarafından öldürüldü.
Aykut H. isimli şahıs, iki yıl önce boşandığı, iki çocuğunun annesi 26 yaşındaki Gizem Filiz’i boğarak öldürdükten sonra polise teslim oldu. Genç kadının üniversite eğitimi gördüğü ve çocuklarıyla birlikte annesinin evinde kaldığı öğrenildi. Aykut H.’nin, maktulenin yaşadığı eve balkondan tırmanarak girdiği belirlendi. Genç kadının, daha önce de kendisini rahatsız ettiği için eski eşi hakkında koruma ve uzaklaştırma kararı aldırdığı, iki çocuğuyla annesinin evinde kaldığı ve üniversitede eğitim gördüğü öğrenildi.
J-Duygu Delen, 13 Ağustos’ta Mehmet Kaplan’ın evinin penceresinden henüz bilinmeyen bir nedenle aşağı düşerek hayatını kaybetti. Yaşanan olay üzerine gözaltına alınan Kaplan, ‘cinsel istismar ve kasten öldürme’ suçlarından tutuklandı.
Duygu Delen davasına, Şule Çet’in intihar ettiği iddialarını hazırladığı bilirkişi raporuyla çürüten Adli Tıp uzmanı Prof. Dr. Hakan Kar, resmi bilirkişi olarak atandı. Gaziantep Cumhuriyet Başsavcılığı Duygu Delen’in ölümüyle ilgili soruşturmaya ikinci bir savcı daha atadı. Bu karar soruşturmanın uzamaması açısından yerinde görüldü. Duygu Delen dosyasında gizlilik kararı sürüyor.
Duygu Delen’in ön otopsi raporunda düşmeden önce vücudunda darp izlerinin olduğu tespit edildi. Mehmet Kaplan ifadesinde karşılıklı olarak itişip kakıştıklarını ve birbirlerini darp ettiklerini anlatmıştı. Ancak Duygu Delen’in vücudunda 7-8 yerde darp izi belirlenirken, Mehmet
Kaplan’da herhangi bir bulguya rastlanmadı.Mehmet Kaplan, 1 yıl önce de alkollü ve ehliyetsiz olarak Zeynep Berna Atay’ın ölümüne sebebiyet vermişti.2 yıl hapis cezasına çarptırılan Mehmet Kaplan, adli kontrol şartıyla serbest kaldıktan sonra Duygu Delen’in ölümüne neden olmuş oldu.
K- 18 Ağustos 2020; Batman’da, uzman çavuş Musa O.’nun tecavüz ettiği ve bu yüzden cinsel saldırıya uğradığını anlatan bir mektup bıraktıktan sonra 16 Temmuz’da intihar eden 18 yaşındaki İ.E, tedavi gördüğü hastanede 18 Ağustos’ta yaşamını yitirdi.
Batman Bölge Devlet Hastanesi’nde tedavi altına alınan İ.E.’nin ailesi mektupta adı geçen uzman çavuş Musa Orhan hakkında suç duyurusunda bulunmuş, gözaltına alınan şüpheli, sorgusunun ardından serbest bırakılmıştı. Mağdurun intihar girişimi sonrasında hakkında tutuklama talep edilen Musa O. 19 Ağustos 2020 tarihinde tutuklandı.
II- ETKİLİ BİR CEZA SORUŞTURMASI YÜRÜTÜLMEMESİ NEDENİYLE YAŞAMA HAKKININ İHLALİ: (AY m.15/2, 17/1, AİHS m.2, İHEB m.3, MvSHS m.6 ABTHŞ m.2)
L-17 Ağustos 2020;Kırıkkale Valiliği, Emine Bulut cinayetinde polislerin soruşturulmasına izin vermedi.
Emine Bulut’u 11 yaşındaki çocuğu yanındayken öldüren Varan’a, 21 Ekim 2019 tarihinde Kırıkkale 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşmada “kasten öldürme” suçundan müebbet hapis cezası verildi. Bulut’un öldürülmeden 4 saat önce Varan’dan kaçarak sığındığı Kırıkkale Cumhuriyet Polis Merkezi’nde görevli biri amir, dört polis hakkında ise “görevi kötüye kullanma” iddiasıyla soruşturma başlatıldı.
Kırıkkale Cumhuriyet Başsavcılığı, Kırıkkale Emniyet Müdürlüğü Asayiş Şube’ye talimat yazdı. Cumhuriyet Başsavcılığı gönderdiği talimatta, polislerin ifadesinin alınmasını, tutanağın neden Bulut karakoldan ayrıldıktan sonra imzası olmadan hazırlandığının, şiddet sarmalındaki ihmallerin ve 6284 Sayılı Kanun’a göre tedbir alınıp alınmadığının araştırılmasını istedi.
Kırıkkale Cumhuriyet Başsavcılığı, soruşturma başlattığı dört polisin emniyette verdiği ifadelerin ardından soruşturmayı tamamlamak için Kırıkkale Valiliği’nden izin istedi.
Kırıkkale Valiliği, boşandığı Fedai Varan tarafından çocuğunun ve birçok kişinin önünde bıçaklanarak öldürülen Emine Bulut’un öldürülmeden 4 saat önce gittiği karakoldaki polisler hakkında soruşturma izni vermedi.Emine Bulut’un herhangi bir müracaatta bulunmadan karakoldan ayrıldığını iddia eden valilik, kararında “görevlilerinin ihmal kusurlarının olmadığı anlaşıldı” ifadelerini kullandı.
Valiliğin başsavcılığa soruşturma izni vermediği 18 Mart 2020 tarihli karara itiraz edilmesinin ardından itiraz, Ankara Bölge İdare Mahkemesi tarafından değerlendirilecek.
M- 12 Ağustos 2020; Diyadin’de Muhammed Aydemir ve Orhan Arslan’ın ölümüyle ilgili 5 yıldır bir karar verilebilmiş değil.
Diyadin’de çalıştıkları fırında polisler tarafından öldürülen Orhan Aslan ve Muhammet Aydemir’in ölümlerinin üzerinden 5 yıl geçmesine rağmen yargıda bir gelişme sağlanamadı.
Valilikten yapılan açıklamada: “…Güvenlik güçlerimizin karşılık vermesi ile kaçan teröristlerin yakalanması için yapılan operasyonda üç terörist silahlarıyla birlikte ölü olarak ele geçirilmiştir.” denilmişti. Öldürüldüğü söylenen diğer ismin kim olduğu bilinmiyor ancak öldürülenlerden ikisi 15 yaşındaki Muhammet ile 17 yaşındaki Orhan isimli şahıslar. “Silahlarıyla ele geçirildikleri” iddiası ise hala ispatlanabilmiş değil.
N- 14 Ağustos 2020; Kısa dönem askerlik yaparken hayatını kaybeden asker Özçalimli’nin ölüm nedeni bilinmiyor.
İzmir Aliağa Kapalı Cezaevi’nde kısa dönem askerlik yapan Jandarma Er Osman Özçalımlı, dün sabah 05.00 civarında şüpheli bir şekilde ölü bulunmuştu. Kars Digor Kaymakamı, İlçe Emniyet Müdürü ve İlçe Jandarma Komutanı Özçalımlı’nın ailesine giderek, çocuklarının kalp krizinden öldüğünü iddia etmişti. İddiaya tepki gösteren baba Ahmet Özçalımlı, oğlunun önceki gece ve dün gece kendisini aradığını, kendisinin ölümle tehdit edildiğini paylaşmıştı.
Baba Özçamlı, şunları söylemişti: “Oğlum bana ‘baba beni sıkıştırıyorlar ve bana vatan haini diyorlar. Bana tuzak kuruyorlar benimle uğraşıyorlar’ dedi. Ben cezaevini aradım kendi imkânlarımla Abdullah adlı bir uzman çavuş ile görüştüm. Oğlumun durumunu anlatım ve bana ‘siz merak etmeyin’ dedi. Sabah bize ölüm haberi geldi”
2- MADDİ VE MANEVİ VARLIĞINI KORUMA VE GELİŞTİRME HAKKI (AY m.17, AİHS m.8)
A- 14 Ağustos 2020; Ardahan’da askeri araç kaza yaptı, 5 yaralı.
Kontrolden çıkan askeri kamyonetin bariyerlere çarpması sonucu, araçta bulunan 5 personel hafif yaralandı. Güvenlik güçlerinin yaşadığı araç kazalarına bir önlem alınabilmiş değil.
3- ÖZGÜRLÜK VE GÜVENLİK HAKKI: (AY m. 19, AİHS m.5, İHEB m.3)
A- 15 Ağustos 2020; “Ebru ve Aytaç yaşamalı, onları yaşatmalıyız”
Alsancak Türkan Saylan Kültür Merkezi önünde, adil yargılanma talebiyle ölüm orucunda olan avukatlar Ebru Timtik ve Aytaç Ünsal için İzmir Barosu, Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD), Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD), İnsan Hakları Derneği (İHD) ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) bir araya gelerek basın açıklaması gerçekleştirdi. Açıklamada “Ebru ve Aytaç yaşasın” pankartı açılırken “Ebru ve Aytaç onurumuzdur”, “Savunma susmadı, susmayacak” sloganları atıldı.
ÇHD üyesi Avukat Özge Usanmaz tarafından okunan açıklamada, Avukat Ebru Timtik ve Aytaç Ünsal’ın meslek hayatları boyunca ezilenleri, hakları ihlal edilenleri, yoksulları, isçi ve emekçileri, polis şiddeti mağdurlarını temsil ettiği ifade edildi.
18 Ağustos’taölüm orucunda kritik aşamaya gelen avukatlar Ebru Timtik ve Aytaç Ünsal’ı ziyaret eden İstanbul, Ankara, Kocaeli, Adana, İzmir ve Yalova Baro başkanları ile Diyarbakır Baro Başkan Yardımcısıİstiklal Caddesi’nde bulunan İstanbul Barosu’nda izlenimlerini aktardı.
Basın toplantısına Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) Genel Başkanı Şebnem Korur Fincancı, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) milletvekili Sezgin Tanrıkulu, İstanbul Bağımsız Miletvekili Ahmet Şık, Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) İstanbul Şube Başkanı Gökmen Yeşil ile çok sayıda hukuk örgütü temsilcisi, avukatlar ve gazeteciler katıldı.Yargılamaların başından itibaren bir hukuk cinayeti yaşandığına dikkat çeken Baro Başkanları iki avukatın durumunun kötüye gittiğini belirterek, “Bu hukuk cinayeti gerçek cinayete dönüşmeden adım atın” çağrısı yaptı.
B- 19 Ağustos 2020;Gözaltında beyin kanaması geçirdiği söylenen Gülsüm Dinçer tutuklandı.
Faruk Dinçer ve eşi Gülsüm Dinçer İstanbul’da gözaltına alındı. Sorgu için Van’a götürülen çift, Vatan’daki İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nde beklerken Gülsüm Dinçer beyin kanaması geçirdi ve hastaneye kaldırıldı.
Tomografisi çekilen Gülsüm Havva Dinçer’e ve ailesine, ilk önce beyin zarında kanama tespit edildiği söylendi. Verilen rapora hastanın takip edilmesi ve ameliyat hazırlığı yapılması yazıldı. Ancak ikinci tomografide doktorların fikrinin değiştiği öğrenildi. Beyin cerrahları, ilk muayenede düşünülen beyin kanaması fikrinden uzaklaşıp hastanın beyninde eski bir lezyon (doku bozukluğu) olduğuna karar verdi ve 24 saatlik acil süresi dolunca Dinçer taburcu edildi.Takip altında tutulması gereken hastanın stabil duruma dönmemesi durumunda acil ameliyat gerekmesine rağmen Van’a götürülerek tutuklandı.
4- İŞKENCE YASAĞININ İHLALİ: (AY m.17, AİHS m.3, İHEB m.5)
A- 17 Ağustos 2020;15 Temmuz’un en önemli işkence merkezinde “resmi görevli” olarak çalışan bir doktor gazeteci Cevheri Güven’e şahit olup kayıt altına aldığı işkenceleri ilk kez anlattı.
OHAL döneminin işkence merkezlerinden en önemlisi Ankara Emniyeti’nin bahçesindeki spor salonuydu. Ankara TEM Şubenin gözaltı merkezi olarak kullandığı spor salonunda ilk hafta askerler, ardından siviller toplu halde gözaltında tutuldu. 800 ile 1000 kişi arasında insanın aynı anda gözaltında tutulduğu spor salonunda, dayak, darp, tecavüz, çıplak bırakma, tazyikli su, uykusuz bırakma, aç ve susuz bırakma gibi ağır işkence yöntemleri kullanıldı. İlk kez o spor salonunda resmi görevli biri gördüklerini anlattı. 15 Temmuz’u takip eden haftada Adli Muayene doktoru olarak resmi sıfatla Ankara TEM Spor Salonunda görevlendirilen doktor, güvenlik gerekçesiyle ismini vermek istemiyor. Ancak gördüklerini tüm detaylarıyla anlattı.
“Emniyete ilk geldiğimde peş peşe bariyerler vardı. Üç kontrol noktası geçtikten sonra Spor Salonu ve TEM şube arasında yer alan perdeyle kapatılmış alana geldim. Beni getiren polis beni bırakıp geri döndü. Perdenin arkasına geçtiğimde manzara korkunçtu. Birkaç masa konulmuş, doktorlar oturuyor, askerler tek sıra halinde dizilmişti. İlk gördüğüm manzara; doktorların önünde bir asker vardı, o esnada asker yerde debeleniyordu. Ayakta duramıyordu. Polisler kaldırıyorlardı, bayılıp tekrar düşüyordu. Kaldırıyorlardı, tekrar. Büyük ihtimal kafa travması vardı. Ben o manzarayı görünce şaşırdım. Sonradan birçok kafa travması olan asker gördüm. O kısım seyyar lamba ile aydınlatılmıştı. Bu alanın çok uygun olmadığını düşünmüş olacaklar ki, içerideki spor salonunun, yanındaki, koşu bantlarının, fitness aletlerinin olduğu, tamamen aynalı kısmı adli muayene için ayarladılar ve bizi oraya geçirdiler. Oda büyük beyaz lambalarla aydınlatıldı, jeneratör ile elektrik sağlanıyordu. Alındığımız odaya geçerken, yeri ahşap olan basketbol-voleybol sahasında parkelerin üstüne iç çamaşırlarıyla balık istifi oturtulmuş, elleri arkadan kelepçeli askerleri gördüm. 700- 800 civarı asker olduğunu tahmin ediyorum. Bize en uzak alanda yuvarlak bir alanı boş bırakmışlardı ki orada oturtup dövüyorlardı diye düşünüyorum. Polislerin hepsinin elinde coplar vardı.”dedi. Konuşmasının devamında
“Dövme işini bütün polisler yapmıyordu sanırım. Polislerden biri “Biz Manisa’dan bu iş için özel geldik” dedi. Sağlık çalışanları tuvalet ihtiyacını karşılamak için başka bir binaya giderken askerlerin oturtulduğu alandan geçmek zorundaydılar. Gece 11 civarı gelen polis grubunun başında olan, uzun boylu, esmer, beyaz saçlı 40`lı yaşlarında, elinde cop olan bir polis bizim muayene ettiğimiz odaya gelip, ‘doktorlar bir daha buradan geçmeyecek’ dedi ve bulunduğumuz odanın arka tarafında yer alan kapıyı açtılar. Böylece biz askerleri toplu tutuldukları alanda bir daha görmemiş olduk. Sadece muayene esnasında gördük. İçeriden acayip bağırma sesleri geliyordu. O ekibin profesyonel işkenceye başladıkları için böyle bir önlem almış olmaları muhtemel.” dedi.
B- 18 Ağustos 2020; Ankara’daki işkence odalarının savcısı deşifre oldu: Mustafa Manga.
15 Temmuz sonrası Ankara’da kurulan gözaltı işkence hanelerinde şüphelilere bizzat işkence yapılması talimatını veren savcının bilgileri ortaya çıktı. Ankara’da görevli olan Cumhuriyet Savcısı Mustafa Manga’nın, birçok işkence olayının bizzat talimatını verdiği belirlendi.
Jandarma Astsubay Fatih Karabağ gözaltındayken istenilen ifadeyi vermediği için gördüğü işkenceleri mahkemede anlattı. Karabağ bizzat savcı Mustafa Manga tarafından işkence yapılmak üzere polislere teslim edildiğini anlatınca Manga deşifre oldu.Savcı Manga’nın Jandarma binası komuta katında kendisini sorguladığını söyleyen Karabağ kendisi gelince odadaki diğer kişileri çıkardığını sadece uzun namlulu polislerin kaldığını ve polislerin başına ve karnına silahlarını dayayarak beklediklerini söyledi.Bu şekilde ifade vermeyeceğini belirttiğini anlatan Karabağ savcının “hak diyorsun yani” diyerek kendisi ile dalga geçtiğini daha sonra kapıdaki polislere “Bizim avukatlardan birini getirin, bunun ifadesi alacağım” diye talimat verdiğini aktardı.İstediği ifadeyi alamayan savcının tehdit ve işkence iddialarına yer vermediği bir görüşme tutanağı düzenlediği mahkemede ortaya çıktı. Karabağ, mahkemede okunan tutanağı kabul etmediğini söyleyerek ilk ifadesini verdi.
5- ADİL YARGILANMA HAKKININ İHALİ: (AY m.141/4, AİHS m.6)
A- 14 Ağustos 2020; AYM’den, OHAL’in ilk KHK’sine ilişkin karar: Adil yargılanmadılar.
Anayasa Mahkemesi (AYM) 15 Temmuz darbe girişimi sonrası Kanun Hükmünde Kararnamelerle (KHK) işten çıkarılanları ilgilendiren iki ayrı karar verdi. Yüksek Mahkeme KHK ile ihraç edilenlerin adil yargılanma haklarının ihlal edildiğine hükmetti.
Olağan Üstü Hal ilan edilmesiyle birlikte çıkan, 667 sayılı ilk KHK’ye ilişkin kararlara dair başvurular 2017- 2018 yılları arasında yapıldı. Başvurucular B. B. E. ve E. A. B. Söz konusu KHK ile ‘güven ilişkisinin bozulduğu gerekçesiyle işten çıkarıldıklarını fakat işe iade davasının esas yönünden incelenmediği için adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini’ öne sürdü.
İhraç edilen iki işçinin ortak özelliği de kamu kurumlarına taşeron hizmette bulunan şirketlerde çalışmasıydı. B. B. E. Diyarbakır’da Kayapınar Belediyesine ait bir kreşte temizlik işçisi olarak çalışıyordu. İşçilerden A. B.’ de Aydın Adnan Menderes Üniversitesi’nde bir ilaçlama şirketine bağlı olarak tıbbi sekreter olarak çalışıyordu.
‘MAHKEMELER, GÖREV VE YETKİLERİNDEN KAÇINAMAZ’
AYM tarafından yapılan değerlendirmede, “Hiçbir mahkemenin görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamayacağı” belirtildi. Dava sonucunda mahkemeler herhangi bir karar verse dahi eğer esas itirazları değerlendirmemişse bunun bir karar olarak değerlendirilemeyeceğini söyledi.
‘KHK DENETİMİ KISITLAMAZ’Yüksek Mahkeme, 667 sayılı KHK’nin 4. Maddesinin iş sözleşmelerinin feshedilmesini öngörmesi, yargı mercilerinin denetim yetkisini kısıtlamadığını ifade etti.
AYM aynı zamanda Yargıtay 22. ve 9. Hukuk Daireleri’nin şüpheli feshin somut olay ve dayanaklara göre yapılabileceği yönündeki kararlarına işaret etti. Yargıtay Genel Kurulu’nun şüphe feshinin söz konusu olması için objektif olay ve olgulara dayandırılması gerektiğini belirten kararına işaret etti. İki başvuru hakkında da Anayasa’nın 36. Maddesine dayanarak işçilerin adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar vererek, davaların tekrardan görülmesine hükmetti.
‘KHK’LER İPTAL EDİLEBİLİR’
Kararı sorduğumuz, TBMM İnsan Hakları Komisyonu üyesi ve HDP Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu, yerel mahkemelerin KHK fesihlerine ilişkin AYM sürecine gerek kalmadan bazı kararların alındığını hatırlattı, AYM sürecine gerek kalmadan da sorunun çözülebildiğini belirtti. “Bazı mahkemeler bu konuda inisiyatif aldı” diyen Gergerlioğlu, ” Bir KHK var, buna ne yapabilirim şeklinde bakılıyor. Bu kişilerin özel durumlarına bakılmadı.Sadece bu konuyla ilgili değil genel olarak mahkemeler AYM’ye gidebilirlerdi. Bu tür kararlar gelecek için umut vaat ediyor. Öncesinde KHK’lere ilişkin kararlar alınamıyordu. Önemli olan KHK’lerin iptal edilmesi idi. KHK’lere dayanarak toptancı bir yaklaşımla ihraçlar gerçekleşti. OHAL sürecinde hiçbir mahkeme inisiyatif almadı, ‘dokunan yanar’ şeklinde yaklaştılar” dedi.
Bu tür kararların alınmasında AİHM’e yapılan etkin itirazların olduğunu belirten Gergerlioğlu, “
Yarın KHK iptali içinde olumlu bir karar çıkabilir” yorumunda bulundu.‘ŞÜPHELİ FESİHİ İŞVEREN İSPATLAMAK ZORUNDA’
Çalışma Ekonomisi Uzmanı ve Avukat Murat Özveri ise benzer birçok başvuruyu AYM’nin reddettiğini belirterek, AYM kararının dikkatli okunması gerektiğini söyleyerek özellikle Yargıtay kararına yapılan atıfa dikkat çekti. Özveri, “Şüphe feshi Yargıtay kararı ile hukukumuza girdi. Feshin haklı bir nedenle olması gerekiyor. İl olarak PKK üyesi olduğu gerekçesiyle yargılanan bir işçi için verildi. Sonrasında OHAL sonrası gevşetildi. Kalıcı hale getirildi. İş hukukunda, işveren şüpheli feshin gerekçesini belirtmek zorunda” dedi.
6- SAVUNMA HAKKININ İHLALİ: ( ANAYASA m. 36 AİHS m. 6/3, İNSAN HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ M. 11)
A- 18 Ağustos 2020; Ombudsman’dan İçişleri’ne uyarı: “Savunma hakkının hukuka aykırı bir şekilde kısıtlanması, adil yargılanma hakkının ihlalidir.”
TBMM Kamu Denetçiliği Kurumu (Ombudsmanlık), Ankara’da bir eylemde gözaltına alınan müvekkiliyle emniyette görüşmesi geciktirilen avukatın başvurusunda, İçişleri Bakanlığı’na tavsiyede bulunulmasına karar verdi. Kararda, “Savunma hakkının hukuka aykırı bir şekilde kısıtlanması durumunda ise adil yargılanma hakkının ihlali söz konusu olacaktır” denildi.
Söz konusu olayda, Avukat Deniz Can Aydın, 3 Şubat’ta Kızılay’da yapılan bir eylemde gözaltına alınan 19 kişiyle görüşmek üzere Ankara Emniyet Müdürlüğü’ne gitti. Ancak polisler, gözaltındakilerin üst aramasının yapıldığını belirterek, görüşmeye izin vermedi. Avukat Aydın ise yasa gereği üst araması sırasında da müvekkillerinin yanında bulunabileceklerini kaydetti. Ancak görüşme, saatler sonra gerçekleşti. “Bekletildikleri süre boyunca kolluk personeli tarafından kendilerine karşı kaba tutum ve davranış sergilendiğini ve sandalye dahi olmayan bir yerde ayakta bekletildiklerini, bunların yanında rızaları dışında bu sürecin kolluk personeli tarafından kamera ile kayıt altına alındığını” belirten Aydın, daha sonra Kamu Denetçiliği Kurumu’na başvurdu.
Konuyu inceleyen ve tarafları dinleyen Kamu Baş denetçisi Şeref Malkoç, başvuruyu kabul ederek, İçişleri Bakanlığı’na “tavsiyede bulunulmasına” karar verdi. Malkoç’un imzasını taşıyan kararda, soruşturma aşamasında, “adli kolluk görevlilerinin, müdafinin varlığını öğrendiği ve herhangi bir güvenlik zafiyeti teşkil etmeyecek her halde, şüpheliden gerekli teyidi alarak, müdafinin soruşturmanın her aşamasında yer almasını ve müvekkilleriyle görüşmesini sağlamak amacıyla gerekli dikkat ve özeni göstererek, mevzuata uygun hareket etmesi gerektiğine” işaret etti. Kararda, “Savunma hakkı, temel insan hakları arasında yer alan hak arama özgürlüğünün etkin bir şekilde kullanılması için vazgeçilmez olup, adil yargılanma hakkının olmazsa olmaz unsurlarından biridir. Savunma hakkının hukuka aykırı bir şekilde kısıtlanması durumunda ise adil yargılanma hakkının ihlali söz konusu olacaktır” denildi.
B- 18 Ağustos 2020; Polisten şikâyetçi olan avukata ikna odasında psikolojik baskı.
Yılmaz’ın avukatlık ofisinin önüne gelen dört kişi, iddiaya göre avukat Tamer Yılmaz’ı tehdit etti ve ofisinden çıkmasını engelledi. Bunun üzerine Yılmaz, 155 Polis İmdat’ı arayarak polislerden yardım istedi. Avukat Yılmaz’ı tehdit eden dört kişiden ikisi olay yerine gelen polisleri görünce kaçtı. Kalan iki kişiden biri ise “Benim bir ilgim yok” diyerek olay yerinden uzaklaşmaya çalıştı. Yılmaz, polise şahsın kaçması durumunda faillerden birinin firar etmiş olacağını ve kaçan kişiye bir daha ulaşamayacaklarını söyledi. Bunun üzerine polis memuru, “Geç lan arabaya avukatsan avukatsın bana ne lan” diyerek görgü tanıklarının önünde Yılmaz’a hakaret etti. Ardından aynı polis şüphelilere dönüp “Bu avukatlar hep böyle, siz de ondan şikâyetçi olun” dedi.
İstanbul Fatih’te kendisini tehdit eden kişilere karşı çağırdığı polisler tarafından kötü muameleye maruz kalan avukat Tamer Yılmaz, polislerden şikâyetçi olmak isteyince karakolda ikna odasına alındı. Hakaret ve tehditlerine maruz kaldığı polislerden şikâyetçi olmak isteyen avukat Tamer Yılmaz’a polis merkezinde ikna odası kuruldu. Kapısında “Danışma” yazan bir odada üç polis tarafından alıkonan Yılmaz, “Hürriyetimden yoksun bırakıldım” dedi
7- İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ İHLALİ: ( ANAYASA M. 25, 26, AİHS M. 10, İNSAN HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ M. 19)
A- 19 Ağustos 2020; AİHM, ‘Gençlik HPG saflarına’ pankartına verilen ceza için Türkiye’yi mahkûm etti, cezaya dayanak yapılan kanun maddesi belirsiz dedi.
Mersin’in Akdeniz ilçesinde 2008 yılında katıldığı bir yürüyüş sırasında taşıdığı “Gençlik HPG saflarına” dolayısıyla tutuklanıp ceza alan Seyfettin Demir, AİHM’de haklı bulundu. Adana 6’ncı Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen yargılama sonucunda Demir’e Türk Ceza Kanunu (TCK) 220 maddesi 6’ncı fıkrası doğrultusunda “örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek” iddiasıyla 6 yıl 3 hapis cezası verildi.
Karara itirazda bulunan Demir, iç hukuk yollarının tüketilmesi sonucunda 2009 yılında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) başvuruda bulundu. Yapılan başvuru 19 Mayıs 2020 tarihinde görülen duruşmada karara bağlandı.
Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 11. Madde’sini ihlal ettiğine karar vererek davacı Demir’i haklı bulan mahkeme, Türkiye’yi 5 bin Euro manevi tazminat ödemeye mahkûm etti.
Seyfettin Demir’in avukatı Mehmet Altuntaş, mahkemenin 11 yıl sonra TCK 220 maddesi 6’ıncı fıkrasının esasen bir yasa olmanın şartlarını taşımadığını, öngörülebilir ve belirgin olmadığını, hakimlere fazla inisiyatif ve taktir alanı verdiğini belirterek, ihlal kararı verdiğini söyledi.
Altuntaş, “Verilen bu karar ile birlikte AİHM’in 2007, 2008, 2009 ve 2010 yıllarında özel yetkili mahkemelerin rutin olarak uyguladıkları TCK 220 maddesinin 6 fıkrasının yasa olma vasfına sahip olmadığını belirterek, Türkiye’ye üst perdeden çok ağır bir eleştiride bulundu” dedi.
B- 19 Ağustos 2020; Bilim insanlarının ve yurttaşların getireceği doğa tahribatı nedeniyle ısrarla karşı çıktığı, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ise “İsteseniz de istemeseniz de yapılacak” dediği Kanal İstanbul projesine karşı mücadele sürerken, hükümetin yıkım projesine karşı çıkanlara karşı ifade özgürlüğünü ihlal eden tavırlara bir yenisi daha eklendi.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) tarafından, İstanbul’un çeşitli bölgelerine asılan “Ya Kanal Ya İstanbul” yazılı bilgilendirme pankartları, polisler tarafından gece yarısı söküldü.
C- 14 Ağustos 2020; Sosyal medyadaki 6 bin 743 hesap kullanıcısına adli işlem başlatıldı.
İçişleri Bakanlığı, terör faaliyeti yaptığı tespit edilen 6 bin 743 sosyal medya hesabı kullanıcısı hakkında adli işlem başlatıldığını duyurdu.
İçişleri Bakanlığı;
“Emniyet Genel Müdürlüğü Siber Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığı ile 81 ildeki Siber Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüklerince internet ortamında 7/24 esasına göre sanal devriye faaliyetleri yürütülüyor, sosyal mecrada gelişen gündem ve konular, çeşitli illegal örgüt ve gruplara müzahir sosyal medya hesapları ile siteler yakından takip ediliyor.
Bu kapsamda, 1 Ocak 2020’den itibaren terör örgütü propagandası yapan, halkı kin ve düşmanlığa tahrik eden veya aşağılayan, toplumu korku ve paniğe sürükleyen, yalan belge yayımlayarak algı operasyonu ve provokatif paylaşım yapan 14 bin 186 hesaba yönelik çalışma yapıldı.
Çalışmalar sonrasında, Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ)/Paralel Devlet Yapılanması (PDY) güdümünde faaliyet yürüten 3 bin 948, PKK/KCK güdümünde faaliyet yürüten 2 bin 552, DEAŞ güdümünde faaliyet yürüten 157, DHKP-C güdümünde faaliyet yürüten 86 olmak üzere, toplam 6 bin 743 sosyal medya hesabı kullanıcısı tespit edilerek, haklarında adli işlem başlatıldı.” dedi.
I- İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ TÜRLERİNDEN BİLGİ EDİNME HAKKININ İHLALİ: (AHİS m.10, BM Medeni ve Siyasal Haklar Sözleşmesi m.19)
D- 17 Ağustos 2020;Türk doktorlar: Bakanlık Covid-19 ile ilgili verilerin paylaşılması konusunda şeffaf davranmıyor, araştırma başvurularında anayasaya aykırı bir süreç yürütülüyor.
Türk Toraks Derneği’nden Hasan Bayram, Nurdan Köktürk, Osman Elbek, Oğuz Kılınç, Abdullah Sayıner ve Elif Dağlı gibi doktorlar tarafından kaleme alınan makalede pandeminin ilk günlerinde TUBİTAK ve çeşitli tıp enstitülerine bakanlığın destek vermesinin memnun edici olduğunu ancak ilerleyen zamanlarda şeffaf davranılmadığını aktardı.
TheLancet’te yayımlanan makalede yazarlar, Sağlık Bakanlığı’nın temel verileri paylaşmak konusunda “isteksiz” davrandığını ve beraber çalışmayı reddettiğini ifade etti.
II- BASIN VE KİTLE İLETİŞİM ÖZGÜRLÜĞÜ İHLALİ: ( ANAYASA M.28 VD, AİHS M. 10, ABA M. II-11)
A- 15 Ağustos 2020; İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, “Türkiye’nin ifade özgürlüğü sıralamasında dünyadaki yerini” sordu.
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu “Ülkemizin üyesi olduğu uluslararası örgütlerde bu yönde bir sıralama/liste yapılmamaktadır” yanıtını verdi. Öte yandan Sınır Tanımayan Gazeteciler (RFS) örgütünün raporuna göre Türkiye ifade ve basın özgürlüğünde bu yıl 180 ülke arasında 154’üncü sırada yer aldı. RFS, 2019 yılında en az 586 haberin internette ‘sansürlendiğine’ de dikkat çekti. Yine Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD) faaliyet gösteren “PewResarch Center” tarafından düzenlenen ve farklı bölgelerden 34 ülkeyi kapsayan araştırmada, düşünce ve basın özgürlüğü talebinin son 5 yılda en fazla arttığı ülkelerin başında Türkiye’nin geldiği belirtildi.
B- 14 Ağustos 2020;İnternet gazetecilerinin uzun süredir beklediği Danıştay kararını verdi, basın kartı alabilmek için sigortalılık şartı getiren hükmün yürütmesini durdurdu.
Çağdaş Gazeteciler Derneği’nin (ÇGD), basın kartı yönetmeliğinde yapılan değişiklikler hakkında açtığı davada Danıştay 10’ncu dairesi tarafından verilen kararda, Danıştay gazetecilerin basın kartı alabilmesi için şart koşulan “sigortalılık” hükmünün yürütmesinin durdurulmasına hükmetti.
Basın meslek örgütlerinin görüşlerine başvurmadan ve gazeteciler danışılmadan hazırlanan yeni basın kartı yönetmeliğini değerlendiren Danıştay 10’ncu Dairesi, yönetmeliğin “Basın kartı verilecek kişilerde aranan şartları” düzenleyen 6’ncı maddesinin g fırkası kanuna aykırı bulunarak yürürlüğün durdurulmasına karar verildi.
İlgili hüküm, gazetecinin basın kartı alabilmesi için gerekli koşulan diğer şartların yanında “5953 sayılı Kanun hükümlerine uygun sözleşme yapmış ve sigorta primlerinin çalışma mevzuatı esaslarına uygun olarak yatırılmış olması” şartını getiriyordu. Danıştay, bu maddeyle yüklenen sorumluluğun gazeteciye değil işverene ait olduğunu belirtti ve kişinin kendi sorumluluğunda olmayan bir durum nedeniyle cezalandırılamayacağı ilkesinden hareketle fıkranın yürütmesini oy çokluğuyla durdurdu. Basın özgürlüğü adına olumlu karşılanan bu gelişmenin nihai karara da yansıması ümit ediliyor.
C- 14 Ağustos 2020; Yaptığı haber üzerine dava açılan Gazeteci Ayhan Çimendağ beraat etti.
Denizli’de Gazeteci Ayhan Çimendağ’ınMerkezefendi Belediyesinde dosyaların kaçırıldığı, kamera kayıtlarının silindiği haberine Belediye Eski Başkan Yardımcısının açtığı davada beraat kararı onandı.
AK Partili Muhammed Subaşıoğlu tarafından yönetilen Merkezefendi Belediyesi 31 Mart yerel seçimlerinde el değiştirdi. Cumhuriyet Halk Partisi adayı Şeniz Doğan’ın kazandığı seçimin ardından dönemin CHP İlçe Başkanı Tolga Varlıker’in ortaya attığı iddialar kentin gündemine oturmuştu. Varlıker, seçimi kaybeden Muhammed Subaşığolu ve yardımcısı Ayhan Mazıoğlu’nun belediye iştiraki olan MERTAŞ’a ait dosyaları taşıdığı ve belediyeye ait güvenlik kamerası görüntülerinin silindiğini iddia etmişti. Ayhan Çimendağ’ın konu ile ilgili tümüyle resmi bilgi ve ifadelere dayanan haberin ardından Eski Başkan Yardımcısı Mazıoğlu, Ayna Haber ve Ayhan Çimendağ hakkında ‘Sesli yazılı veya görüntülü bir ileti yoluyla hakaret’ gerekçesiyle suç duyurusunda bulunmuştu.
D- 14 Ağustos 2020; Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC), İstanbul Bilişim Şirketi çalışanlarının Kanal D muhabiri İbrahim Konar ile kameraman Volkan Kamber’e yönelik saldırısını kınadı ve sorumluların cezalandırılmasını istedi.
TGC Yönetim Kurulu’nun açıklamasında şu görüşler yer aldı:
“Basın ve düşünceyi ifade özgürlüğü, bu ülkede her görüşten insanın haber alma ve gerçekleri öğrenme hakkının teminatıdır. Türkiye’de basının demokrasinin vazgeçilmez bir parçası olduğunu anlayamayan kişi ve kurumlar, halkın haber alma hakkını engellemek için gazetecilere yönelik sözlü ve fiziksel şiddeti tetiklemektedir.
Son olarak Kanal D muhabiri, üyemiz İbrahim Konar ve kameraman Volkan Kamber, 13 Ağustos 2020 Perşembe günü Şişli Okmeydanı’ndaki İstanbul Bilişim Şirketi’nden şikayetçi olan vatandaşların sorunlarını haberleştirirken saldırıya uğramıştır.
Vatandaşların açıklamalarını takip ederken İstanbul Bilişim Şirketi yetkilileri tarafından bina içine davet edilen meslektaşlarımıza ve Tüketici Başvuru Merkezi Onursal Başkanı Aydın Ağaoğlu’na tekme, tokat saldırılmıştır.
İstanbul Bilişim Şirketi çalışanları, meslektaşlarımızın cep telefonlarını almaya çalışmış, kameraya zarar vermiştir. Meslektaşlarımız Şişli Polis Merkezi Amirliği’ne giderek saldırganlardan şikâyetçi olmuş suç duyurusunda bulunmuşlardır.
İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nü ve İstanbul Valiliği’ni şehir zorbaları tarafından mağdur durumda bırakılan tüketicilerin şikâyetini haberleştiren meslektaşlarımızın uğradığı saldırının sorumlularını bulmaya davet ediyor, meslektaşlarımıza geçmiş olsun diyoruz.”
E- 17 Ağustos 2020; Hulusi Akar’ın, Mirzabeyoğlu’nun mezarını ziyareti haberine erişim engelleme kararı.
Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın İBDA-C lideri olarak hüküm giydikten sonra yapılan yeniden yargılamada beraat eden Salih Mirzabeyoğlu’nun mezarını ziyaret ettiğine ilişkin habere erişim engellemesi kararı verildi.
F- 18 Ağustos 2020; RTÜK Sözcü’den neden çekiniyor?
Sözcü okurlarının merakla beklediği SözcüTV projesi, RTÜK’ün akıl almaz tutumu nedeniyle hayata geçirilemiyor. Kurul, Sözcü’nün logo ve isim değişikliği için yaptığı başvuruyu 60 gün içinde karara bağlaması gerekirken, aylardır gündemine dahi almadı. RTÜK Üyesi İlhan Taşçı, Sözcü’nün dokuz aydır bekletilmesinin Anayasa’ya aykırı olduğunu belirterek, “Bu dosya bir an önce Kurul’un önüne getirilmeli” dedi. RTÜK Başkanı Ebubekir Şahin’e soruyoruz: “Sözcü muhalif olduğu için mi böyle davranıyorsunuz? Baskı varsa, bunu kimin yaptığını açıklayın. Baskı yoksa neden böyle davrandığınızı açıklayın.” dedi.
G- 19 Ağustos 2020; İstismar haberini halka duyuran, gazeteci İdris Yayla: “Bana haberin doğruluğunu değil, nedenini sordular.”
Siirt’te Uzman Çavuş Musa Orhan’ın cinsel saldırısına uğradıktan sonra intihar ettiği iddia edilen 18 yaşındaki İpek E.’nin haberini ilk yapan gazetecilerden İdris Yayla, hakkında açılan soruşturma sürecini anlattı.
Batman’da gazetecilik yapan İdris Yayla, şunları söyledi:
“Olay bizlere ilk olarak bir çocuğun tüfekle intihar ettiği yönünde geldi. Hastane ve aileyle iletişime geçtikten sonra olayın iç yüzünü İpek’in annesi anlattı. İntihardan 2 gün sonra yaptığım haberden dolayı hakkımda soruşturma açıldı. Haberi başka ajanslar da geçmişti ama bizim hakkımızda soruşturma açıldı. Emniyet Müdürlüğünde ifadem alınırken haberin doğruluğu niteliğinde bana hiçbir soru sorulmadı. Bana, “haberi hangi amaçla yaptın? neden yaptın? sosyal medyada neden paylaştın?” gibi sorular sordular. Ben de “Niçin haber yaptığım konusunda sorulara ifade vermeyeceğim çünkü soruşturmanın konusu bu olamaz” dedim. Emniyet nasıl ki işini yapıyor ben de mesleğimi icra ediyorum. Bana haberin doğruluğunu sorsalardı kaynağımı belli etmek zorunda değildim ama doğruluğunu sormaları daha doğru olurdu. Üzerime atılan suç CMK madde 146 halkı kin, düşmanlığa tahrik veya aşağılama. Daha önce kaç kere muhabirlerimiz darp edilmişti, çekim yapmaları engellenmişti ama ilk defa soruşturma geçirdik. Hiçbir gazetenin yazmadığını yazıyorduk bu yüzden belkide göze batıyorduk. Hastaneye gittiğimizde de aileye ulaşmamız ve bilgi almamız engellendi.” dedi.
III- TOPLANTI VE GÖSTERİ YÜRÜYÜŞÜ DÜZENLEME HAKKININ İHLALİ (AİHS m.11, AY m.34):
G- 15 Ağustos 2020;Yüksel’de işini geri isteyenler, iki yıl sonra aynı gerekçeyle gözaltında.
Ankara’da 15 Temmuz darbe girişimi sonrası Kanun Hükmünde Karanameler’le (KHK) ile ihraç edilen, kamuoyunda Yüksel Direnişçileri olarak bilinen; Acun Karadağ, Alev Şahin, Nazan Bozkurt, Mehmet Dersulu, Gülnaz Bozkurt, Armağan Özbaş ve Mahmut Konuk iki gün önce gözaltına alındı.
Gözaltına alınan Alev Şahin ve Mehmet Dersulu’nun darp edildiği bilgisi paylaşılırken, Düzce’den Ankara’ya getirilen Alev Şahin’e cinsel tacizde bulunulduğu belirtildi.
H- 18 Ağustos 2020; Hava Kuvvetleri Komutanı ile görüşmek istediler; “Sosyal mesafeyi ihlalden” gözaltına alındılar.
Müebbet hapis cezası alan askeri öğrenci anneleri, Hava Kuvvetleri Komutanlığı’nın önünde “adalet arayışlarını” sürdürmek istedi. Bina önünde Komutan Hasan Küçükakyüz ile görüşme taleplerini ileten anneler, kısa bir süre sonra gözaltına alındı.
“Sosyal mesafe kuralını bozmaktan” ceza yazılan anneler daha sonra serbest bırakıldı.
I- 18 Ağustos 2020; Uygur Türklerinin sesini duyurmasına polisten engel.
Doğu Türkistan’da yaşanan Çin zulmünü duyurmak için ‘Ailem nerede’ yazılı tişört giyerek Taksim Meydanı’nda dolaşan Uygur Türklerine polis engel oldu. Doğu Türkistan’daki yer altı ve yer üstü zenginliklerini ele geçirmek için Uygurlara karşı acımasızca asimilasyon politikası uygulayan Çin hükümeti işkence ve baskıyla aileleri birbirinden koparıyor. On binlerce Uygur‘u toplama kamplarına getiren Çin yönetimi binlerce çocuğu da dil öğretme bahanesiyle yatılı okullarda asimile etmeye uğraşıyor.Çin’in Müslüman Türklere uyguladığı baskı, işkence ve asimile politikasını protesto etmek ve seslerini duyurmak için ‘Ailem nerede” yazılı tişörtleri giyen Uygurların Taksim’de dolaşmasına polis engel oldu. Tişörtleri ters çevirten polis daha sonra Uygurların Taksim’de bu şekilde dolaşmasına izin verdi. Daha sonra açıklama yapan Uygurlar ters çevrilmiş tişört ile dolaşmanın bir hakaret olduğunu belirtti.
J- 20 Ağustos 2020; Manisa, Salihli, Çapaklı Köyünde Biyogaz Tesisini Protesto Eden Vatandaşlara Jandarmanın Sert Müdahalesi Tepkilere Neden Oldu.
Manisa-Salihli’ye bağlı Çapaklı köyü sakinleri biyogaz tesisine karşı protestoları ile bir süredir gündemdeler. Üzüm bağları ve zeytin ağaçları ile çevrili köye biyogaz tesisi kurulması planlanırken köylüler bu karara tepkililer. Suyu ve toprağı zehirleyeceği gerekçesiyle tesise karşı çıkan köylülerin bir süredir deva eden protestolarından birinde ise jandarmanın sert müdahalesi tepki çekti.
8- BİRDEN ÇOK HAK İHLALİNİ İÇİNE ALAN:
I- BÖLGESEL İHLALLER:
A- 19 Ağustos 2020; HDP’nin 1 yıllık kayyım raporu yayınlandı.
HDP tarafından ilk olarak 31 Mart 2019 yerel seçimlerinden önce 28 Şubat 2019’da, 2016 – 2019 arasındaki süreçte belediyelere yönelik kayyım atamalarını ele alan rapor açıklanmıştı.
Kayyım Raporu (Ağustos 2019 – Ağustos 2020) -1 Yıllık Panorama, ismiyle ikincisi hazırlanan belediyelere yönelik kayyım atamalarını ele alan yeni raporda “19 Ağustos 2019 – 19 Ağustos 2020 Kayyım Kronolojisi” ismiyle kayyım atamalarını gösteren bir kronoloji de yer alıyor.
Raporda özetle;“11 Eylül 2016’da başlayan kayyım atamaları, Kürtlerin yerel yönetim deneyimlerine, kazanımlarına ve pratiklerine büyük bir darbe olarak tarihteki yerini almıştır. 674 Sayılı KHK’ye dayandırılarak HDP’nin bileşeni olan DBP’den seçilen belediyelere kayyım atamaları yapılmıştır. Kayyım atamaları 3 büyükşehir, 10 il, 63 ilçe ve 22 belde ile DBP’li toplam 95 belediyede gerçekleşmiş ve seçilmiş bu belediyelere devletin memurları, yani atanmışlar yerleştirilmiştir. Kayyım atamalarına paralel olarak kamuda ve belediyelerde çalışan 15 bine yakın Kürt işçi ve memur, 300’e yakın muhtar ihraç edilmiştir. HDP eş başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ ve milletvekilleri Selma Irmak, İdris Baluken, Gülser Yıldırım, Sabahat Tuncel, Ferhat Encü, Abdullah Zeydan, Çağlar Demirel, Sırrı Süreyya Önder’in yanı sıra, 93 belediye eş başkanı, yüzlerce belediye meclis üyesi ve il genel meclis üyesi tutuklanmıştır. Tutuklanan belediye eş başkanlarından 15’ine ceza verilmiştir.” denildi.
Raporda devamla;
“Bilinmelidir ki, kayyımlar iktidar tarafından söylendiği gibi gerekli bir “şey” değil, son derece planlı bir siyasi ve idari hamledir ve demokratik haklar açısından basite indirgenemeyecek derecede hayatidir. Kayyımlar, iktidarın söylediği gibi hizmet için değil, rant paylaşımı, yolsuzluk ve usulsüzlük için yarışmışlardır. Sıradan devlet memurları değil, seçilmiş özel kişilerdir. Eylül 2016-Ağustos 2020 arasındaki kayyımların pratiğine bakıldığında, meselenin tamamen Kürt kimliğine ve değerlerine bir yönelim olduğu görülecektir.” denildi.
Venedik Komisyonu’nun atanan kayyımlar hakkındaki kararı raporda şu şekilde yer aldı:“Hukukun, hukuk eli ile bitirildiği bu ortamda önemli bir gelişme yaşandı. Avrupa Konseyi’nin Venedik Komisyonu hukuk uzmanları; Kürt illerinden seçilmiş adaylar ve belediye başkanları hakkında Türkiye’nin verdiği kararlara ilişkin Avrupa Konseyi Yerel ve Bölgesel Yönetimler Kongresi’nden gelen talep üzerine 20 sayfalık bir görüş belirtti. Bu önemli görüşü 19 Haziran günü açıklandı. İlgili görüşte, Türkiye’nin 31 Mart seçimlerinde başarılı olmuş bazı adaylara belediye başkanlığı mazbatasını vermediği; Diyarbakır, Mardin ve Van büyükşehir belediye başkanlarını ise görevlerinden alarak yerlerine “kayyım” olarak o illerin valileri atadığına işaret edildi.
Şubat ayında Türkiye’ye yapılan bir heyet ziyaretinden sonra hazırlanan Venedik komisyonu görüşünde; hem 11 Nisan 2019 tarihli Yüksek Seçim Kurulu kararının hem de İçişleri Bakanlığının 19 Ağustos 2019 tarihli seçilmiş adayların ve belediye başkanlarının görevden alınması kararının, 15 Temmuz darbe girişiminin ardından yürürlüğe sokulan OHAL kapsamında yapılan düzenlemelerle bağlantılı olduğuna dikkat çekildi.
Raporda YSK kararının da Kayyım atamalarının da OHAL düzenlemeleriyle yapıldığı, OHAL’in resmi olarak sona erdiği ama rejim haline getirildiği, 6 Mazbatası alınan HDP’li belediye başkanlarının derhal görevlerine iade edilmesi gerektiği vurgulandı.
Venedik Komisyonu, önerilerini ise şu şekilde sıraladı:
* Bir adayın kamu hizmetinden yasaklanması nedeniyle uygun bulunmaması için hakkında ciddi bir suçtan dolayı mahkeme tarafından kesin bir cezai mahkûmiyet kararı olması gerektiği ve aynı zamanda bir kişinin adaylık için uygun olmadığının seçimlerden önce belirlenmesi gerektiğini açıkça belirtin.
* Diyarbakır, Erzurum, Kars ve Van’ın ilçe belediyelerinde 31 Mart 2019 yerel seçimlerinde en yüksek oyu alan ancak 11 Nisan 2019 tarihli Yüksek Seçim Kurulu kararı ile belediye başkanlığı mazbatası verilmeyen 6 belediye başkan adayının seçimi kazandığını kabul edin.
* İçişleri Bakanlığı’nın 19 Ağustos 2019 tarihli kararı ile askıya alınan üç büyükşehrin yani Diyarbakır, Mardin ve Van’ın belediye başkanlarını görevlerine iade edin veya ilgili belediye meclislerinin yeni bir belediye başkanı seçmesine olanak vermek veya ilgili seçim bölgelerinde tekrar seçim yapmak gibi seçmenlerin iradesine uygun alternatif bir çözümleri uygulayın.
* İlk kez 674 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile yürürlüğe giren ve Kasım 2016’da Meclis tarafından onaylanan Belediye Kanunun 45. maddesinin 1.fıkrasındaki değişiklikleri yürürlükten kaldırın.”
Bu açıklanan rapor ve önerilerden sonra Avrupa Konseyi Yerel Yönetimler Kongresi de açıklama yaparak, “Venedik Komisyonun taleplerine katılıyoruz: YSK darbesi iptal edilsin, başkanlar göreve iade edilsin” derken, AKYY Kongre Başkanı Anders Knape “Kayyım seçmene hakaret, demokrasiye tehdittir” açıklamasında bulundu.
II- CEZAEVİNDE YAŞANAN İHLALLER:
B- 15 Ağustos 2020; İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi Hapishane Komisyonu, hasta tutsakların durumuna dikkat çekmek için her hafta gerçekleştirdikleri F Oturumu’nun 438’incisini koronavirüs salgını nedeniyle sanal medya hesapları üzerinden yaptı. Bu haftaki oturumda, Bakırköy Kadın Kapalı Cezaevi’ndeki hasta tutsak Hiyem Yolcu’nun durumuna dikkat çekildi.
Cezaevinde görevli doktorun izinde olması nedeniyle Yolcu’yu rahatlatacak ilaçların dahi verilmediğinin belirtildiği açıklamada, Yolcu’nun durumunun giderek ağırlaştığın vurgu yapıldı.
Açıklamada, “Hiyem Yolcu ve diğer tüm hasta mahpusların sağlığa erişim ve tedavileri önündeki engellerin derhal kaldırılması, hapishanelerde tedavi olanaklarının yetersizliği yanında pandeminin yarattığı riskler de göz önünde bulundurularak, tedavileri sağlanıncaya ve pandemi riski ortadan kalkıncaya kadar cezalarının infazına ara verilerek serbest bırakılmalarının sağlanması yönünde yetkilileri göreve çağırıyoruz” denildi.
İzmir İHD Şube Yöneticisi Ahmet Çiçek, koronavirüsünün en çok hasta ve yaşlı tutsakları etkilediğini söyleyerek, hasta ve yaşlı tutukluların derhal serbest bırakılmasını istedi.
Manisa Akhisar T Tipi Kapalı Cezaevi’nde bulunan hasta tutsak Mahmut Demirel’in durumuna dikkat çeken Çiçek, Demirel’in 27 yıldır cezaevinde olduğuna vurgu yaptı. Çiçek, şunları kaydetti:
“Mide, bağırsak, kalp rahatsızlıkları ve migren ağrıları var. Ailesinden aldığımız en son bilgilere göre, sırt ağrıları olduğu için ortopedik yatak istemiş, parası verilmiş ancak yatak hala verilmemiş. Ayrıca hastalıklarının tedavisi de yapılmıyor. Uzun yıllardır hapishanede olup da hastalığı olmayan mahpus yoktur. Politik hasta mahpus Mahmut Demirel ve diğer hasta tutuklular derhal serbest bırakılmalıdır.”
C- 19 Ağustos 2020; CİSST: “Mahpusların sağlık hakları güvence altına alınmalı”
Ceza infaz kurumlarında kalan mahpusların sorunlarına dair CİSST’le bir açıklama yapan sekiz hak örgütü pandemiyle birlikte iptal edilen hizmetlerin ağız ve diş sağlığı sorunlarını arttırdığını açıkladı.
Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği (CİSST) ceza infaz kurumlarında kalan mahpusların ağız-diş sağlığı sorunlarının çözülmesine ilişkin sekiz kurumla birlikte ortak bir basın açıklaması yayınladı.
Mahpusların ağız-diş sağlığı işlemlerinin koronavirüs (Covid-19) nedeniyle durdurulduğunu hatırlatan CİSST,ceza infaz kurumlarındaki diş ünitelerinin pandemi koşullarına uygun olmadığını aktardı.
Ağız diş sağlığı hizmetine erişim zorluğunun daha ciddi sağlık sorunlarına yol açabileceği endişesi taşıdıklarını belirten CİSST, açıklamasında şu ifadelere yer verdi:
“Sağlık Bakanlığı Bilim Kurulu Mart başında ilk Covid-19 vakasının tespit edilmesi sonrasında diş hekimliği işlemlerinde bulaşma riski yüksek olduğu için bu riski azaltmak amacıyla acil işlemler dışındaki tüm işlemlerin durdurulmasını önermiş ve diş hekimliği hizmetleri durdurulmuştur.
Ağız diş sağlığı merkez ve hastanelerinde çalışan diş hekimleri, diş teknisyeni ve diğer yardımcı personellerinin büyük bir kısmı 25 Mart itibari ile ilçe sağlık müdürlüklerinde pandemi ile mücadelede bulaşma yollarını belirlemek (filyasyon) üzere görevlendirilmiştir.
Ekiplerin görev sürelerinin uzatılması ağız ve diş sağlığı kuruşlarındaki çalışan sayısının düşmesine neden olmaktadır. Ağız diş sağlığı kuruluşlarında kalan az sayıdaki çalışanlar ise yeniden başlatılan çalışma sürecinde öncelikli acil işlemleri yapmaya çalışmaktadır.
Ağız diş sağlığı kuruluşları ve diş hekimliği fakültelerinin birçoğu fiziksel olarak birden fazla kişinin bir arada çalışabildiği klinikler şeklinde oluşturulduğundan pandemi koşullarında çok sayıda hastaya hizmet verecek durumda değillerdir. Bu kurumlarda fiziksel ve çalışma koşulları ile ilgili bazı düzenlemeler yapılarak az sayıdaki personel ile yine ancak az sayıdaki hasta ve öncelikli işlemler yapılmaya çalışılmaktadır. Böylesi koşullarda hapishanelerden sevk edilen hastaların hizmet alması daha da zorlaşmıştır.
Öncelikli olarak ceza infaz kurumlarında bulunan diş ünitelerinin pandemi koşullarına uygun olarak gerek fiziki gerekse sağlık çalışan kadro sayısı, özlük hakları anlamında uygun olarak düzenlemeler yapılmasını ve kapsamlarının genişletilmesini talep etmekteyiz. Böylece ertelenemeyecek diş tedavilerinin kendi kurumlarında yapılması mümkün olabileceği gibi daha az fiziksel temas ile virüs bulaş riski de düşürülmüş olacaktır.
Ağız diş sağlığı kuruluşları ve diş hekimliği fakültelerinin mahpuslara da gecikmeden hizmet verebilmesi için gerekli düzenlemeler yapılmalı ve hapishane koşullarında gerçekleştirilemeyen muayene ve tedavileri için mahpusların ertelenmeden diğer sağlık kurumlarına sevk edilmesi sağlanmalıdır.”
D- 15 Ağustos 2020; Salgında cezaevleri: Tutukluların test talepleri reddediliyor.
Mezopotamya Tutuklu ve Hükümlü Aileleri Hukuki ve Dayanışma Dernekleri Federasyonu (MED TUHAD-FED) Eşbaşkanı Mehmet Temizyüz, Koronavirüs sürecinde cezaevinde yaşanan hak ihlallerine dair açıklama yaptı.
İnfaz yasasının kapsamı dışında bırakılan tutukluların virüs tehlikesi ile karşı karşıya bırakıldığını belirten Temizyüz, Adalet Bakanlığı’nın verilerine göre 350 bin tutuklunun bulunduğu cezaevlerinde sistematik bir kölelik koşuları yaşatıldığını ifade etti.
Dünya Sağlık Örgütü’nün “Önümüzdeki günlerde hastalık zirveyi görebilir” uyarısını hatırlatan Temizyüz, “Cezaevi dışında tedbirler alınmasına karşın hızlı bir şekilde yayılan virüs cezaevinde daha da hızlı yayabilir. Biz hükümete gerekli yasal değişikleri hayata geçirilip virüse karşı önlem alınması çağrısında bulunuyoruz. Yoksa virüsün on binlerce tutuklunun yaşamını tehlikeye atacak” diye konuştu.
Temizyüz, aile, avukat görüşleri, sosyal aktivite ve daha birçok etkinliğin kaldırılmış durumda olduğunu belirterek, bunun tutukluları daha kötü etkilediğini vurguladı.
“Bunlar kaldırıldığı için tutuklular daracık bir alanda hücre hayatı yaşamış oluyor. Ve buda psikolojilerini etkiliyor. Bide buna virüs korkusu eklenince işler daha da kötüye gidiyor. Hükümet virüsü bir fırsat olarak gördüğü için bu adımları atıp yasakları devreye koyuyor. Bunun önüne geçilip tutuklular için gerekli adımların atılması gerekiyor.”
Tutukluların virüs bahanesiyle hastanelere götürülmediğini ifade eden Temizyüz, hastaneye götürülenlerinde cezaevinde getirildiğinde hücre koşullarında 14 gün boyunca tek başına bırakıldığını söyledi.
Temizyüz, “Kaldıkları yerde yatak dışında bir şey yok. Temizlik de yok. Tutukluların koronavirüs testi olma talebi de reddediliyor” dedi.
Temizyüz Aksaray, Afyon, Elazığ, Trabzon Beşikdüzü ve Maraş Türkoğlu cezaevlerinde işkence vakalarının arttığını belirterek, şunları söyledi:
“Burada devlet ‘İtaat edeceksin’ mantığıyla yaklaşıyor. Örneğin bir oda da kalan 3 tutukluya gardiyanlar ayakta sayımı dayatıyor. Tutuklular buna karşı çıktığında işkence edilerek hücre cezası veriliyor. Doktor rapor vermiyor. Savcılığa başvuruyor oradan da sonuç çıkmıyor. Buna benzer onlarca örnek var. Tekirdağ Cezaevi’nin havalandırma kısmı filelerle kapatılıyor. Tutukluların gökyüzünü görmelerine dahi tahammül edilmiyor.”
E- 17 Ağustos 2020; ‘Bitlis Cezaevi’nde en az 50 mahkûmkoronavirüse yakalandı’ iddiası.
Bitlis E Tipi Kapalı Cezaevi’nde onlarca mahpusun koronavirüse yakalandığı iddia edildi. Cezaeviyle ilgili yeni pozitif vakaların arttığı belirtilirken gardiyanlara da bulaştığı iddia ediliyor.
10 aydır Bitlis E Tipi Cezaevi’nde bulunan hasta tutuklu Ahmet Avcı aynı koğuşta kaldığı kardeşi Mecit Avcı’nın koronavirüs testi pozitif çıktı. Ahmet Avcı’nın kızı ise sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda, cezaevini aradıkları halde bilgi alamadıklarını, e-nabızdan babasıyla amcasının testlerinin pozitif çıktığını öğrendiklerini belirterek, “3 gündür Bitlis Cezaevi’ni arıyoruz. Bize cevap vermiyorlar. Bugün amcamın da babamın da Covid 19’larının pozitif çıktıklarını öğrendim. Babam tek böbrekle yaşıyor” ifadelerini kullandı. Ahmet Avcı’nın eşi Fatma Avcı ise bilgi almak için aradıkları cezaevinden “Koğuşta üç kişide virüs var, o yüzden görüştürmüyoruz” cevabı verildiğini söyledi.
‘BABAM VE AMCAM İÇİN ZAMAN DARALIYOR’
Böbrek hastası Ahmet Avcı’nın oğlu Murathan Avcı ise sosyal medyada yayınladığı videoda, “Benim adım Murathan Avcı. Amcam ve babam cezaevinde. Babam böbrek ve tansiyon hastası, acil ameliyat olması gerekiyor, oradaki koşullar uygun değil. Amcam ve babam için zaman daralıyor. Acil, tahliye istiyoruz” şeklinde konuştu.
III- ÇOCUK HAKLARINA İLİŞKİN İHLALLER:
F- 16 Ağustos 2020;Diyarbakır Barosu: Sosyal deney adlı video çocukların haklarını ihlal ediyor.
Diyarbakır’da çocuklardan “Açım yardım eder misin” diyen ve gizli çekilen videoları yayınlayan iki youtuber Burak Tutal ve Mert Karakaş’ın yayınına ilişkin açıklama yaptı. Açıklamada “Paylaşılan video çocukların mahremiyetini ve unutulma hakkını ihlal etmektedir. Görüntüler paylaşılırken çocukların tanınmalarını ve herhangi bir tehlikeye maruz bırakılmalarını önleyecek şekilde paylaşım yapılması ve yine çocuklar ile velilerinin rızasının alınması gerekmektedir. Bu önemli noktalara riayet edilmeden yapılan paylaşımlar çocuklar bakımından hayatlarının ileriki aşamalarında sorun teşkil edecektir.Bugün sessiz kaldığımız takdirde böylesi olayların daha çok yaşanacağını bildiğimizden tepkimizi dile getiriyor ve ilgili videonun daha fazla paylaşılmamasını temenni ediyoruz.” denildi.
Yine bu Youtube videosu Türkiye’de çocuk işçiliğinin geldiği noktayı göstermesi açısından kötü bir örnek olarak hafızalara kazındı.
G- 18 Ağustos 2020; Cezaevinde annesiyle kalan 3 yaşındaki Abdullah’a oyuncak yasağı.
Tutuklu olan annesinin yanında Bakırköy Kadın Cezaevi’nde hücrede kalan 3 yaşındaki Abdullah’a dışarıdan oyuncak getirilmesine yasak kondu. Patlak bir topu olan Abdullah’ın topu da ısrarlara rağmen şişirilmiyor.Avluya çıktığında diğer mahpus kadınlar tarafından şarkılarla, su fırlatmalarla, eldivenlere doldurulmuş sularla eğlenceli vakit geçiren Abdullah’ın günde sadece 2 saat bu keyfi yaşadığı öğrenildi.
IV- BELLİ BİR DÖNEMDE GERÇEKLEŞEN İHLALLER:
H- 13 Ağustos 2020;İstanbul Milletvekili ve İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanvekili Sezgin Tanrıkulu, “Türkiye’de Temmuz Ayı Hak İhlalleri Raporu’nu açıkladı.
Rapora göre temmuz ayında, silahlı çatışmalarda 54, sivil çatışmalarda 1, iş cinayetlerinde 10, mülteciler 61, kadın cinayetlerinde 32 olmak üzere toplamda 158 kişinin yaşam hakkının ihlal edildiği açıklandı:
Bianet’in “Erkek Şiddeti Çetelesi’ne göre, Temmuz ayında 32 kadın öldürüldü. Bianet verilerine göre, Temmuz ayında en az 80 kadına şiddet uygulandı, en az 3 çocuk öldürüldü. Aralarında oğlan çocukların da olduğu en az 27 çocuk ve en az 15 kadın taciz edildi. Erkekler en az 113 kadını da seks işçiliğine zorladı.
İşkence olayları:
Temmuz ayında 4’ü çocuk en az 55 kişi (Avukat Cihat Duman, Avukat Gökhan Soysal, Avukat Ezgi Önalan, Gazeteci Sibel Hürtaş, Van Çaldıran’da 20 mülteci) gözaltında ya da gözaltı merkezleri dışında güvenlik güçlerinin işkencesine maruz kaldığını basına açıkladı, suç duyurusunda bulundu ve/veya insan hakları örgütlerine başvurdu. Ay içinde eylem ve gösterilerde de en az 115 kişi (baro başkanlarının eylemleri ve Suruç Katliamı anmaları) polisin/jandarmanın fiziksel şiddetine maruz kaldı.
Cezaevlerinde işkence ve kötü muamele olayları:
Temmuz ayında, cezaevlerinde ya da götürüldükleri hastane ve adliyelerde fiziksel şiddete maruz kalan çok sayıda tutuklu ve hükümlüye ilişkin haberler basında ve insan hakları örgütlerinin çalışmalarında yer aldı. Bu çerçevede, en az 43 kişinin fiziksel/psikolojik şiddete maruz kaldığı, sağlık hakkının engellendiği belirlendi.Gözaltına alınan, tutuklanan gazeteciler, yazarlar:
Temmuz Ayında, en az 3 gazeteci gözaltına alındı. Bağımsız Gazetecilik Platformu verilerine göre cezaevinde en az 92 gazeteci bulunuyor.Temmuz ayında en az 175 internet içeriğine erişim engeli getirildi:
* hurriyet.com.tr, odatv4.com, twitter.com/sozluk (İstanbul 3. Sulh Ceza Hakimliği),
* cumhuriyet.com.tr, eksisozluk.com (Harran Sulh Ceza Hakimliği),
* milligazete.com.tr (3 ayrı haber, Ankara 8. Sulh Ceza Hakimliği),
* halktv.com.tr, Halk TV Youtube kanalı (İstanbul 3. Sulh Ceza Hakimliği),
* 124 ayrı internet adresi (Kocaeli 2. Sulh Ceza Hakimliği),
* evrensel.net (Gaziantep 5. Sulh Ceza Hakimliği),
* odatv4.com, birgun.net, tele1.com, t24.com.tr, dokuz8haber.net (Ankara 5. Sulh Ceza Hakimliği),
* odatv4.com, sozcu.com.tr (İstanbul 11. Sulh Ceza Hakimliği),
* cumhuriyet.com.tr, gazetemanifesto.com (İstanbul 7. Sulh Ceza Hakimliği)
* sozcu.com.tr, t24.com.tr, odatv4.com, toplumsal.com.tr (Ankara 8. Sulh Ceza Hakimliği)
* 19 internet adresi (Fatma Altınmakas’ın öldürülmesiyle ilgili haberleri, Muş Malazgirt Sulh Ceza Hakimliği),
* @gazetesözcü, @artigercek (Urfa 3. Sulh Ceza Hakimliği),
* sendika63.org, artigercek.com (İskenderun 2. Sulh Ceza Hakimliği)Düşünce suçuna ilişkin gelişmeler:
Temmuz Ayında konuşmaları ya da yazıları nedeniyle en az 4 kişi gözaltına alındı, 1 kişi tutuklandı. Ay içinde en az 3 kişi (Metin Akpınar, Müjdat Gezen, Sebahat Tuncel) hakkında dava, 2 kişi (Figen Yüksekdağ) hakkında soruşturma açıldı, en az 1 kişi (Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu Onursal Başkanı Turgut Öker) hapis/para cezasına mahkûm edildi.Paylaşımları nedeniyle 3 kişi tutuklandı
Sosyal Medya Paylaşımları Nedeniyle Gözaltına Alınanlar, Tutuklananlar: Temmuz ayında sosyal medya paylaşımları nedeniyle en az 12 kişi gözaltına alındı, 3 kişi tutuklandı. En az 1 kişi hakkında soruşturma açıldı.Temmuz Ayında, basın açıklaması, bildiri dağıtma, toplantı ve gösteri gibi en az 110 etkinliğe (baro başkanlarının eylemleri ve Suruç Katliamı anmaları) polisler tarafından müdahale edildi. Müdahalelerde en az 316 kişi gözaltına alındı. Ay içinde, en az 10 etkinlik, basın açıklaması, toplantı, gösteri, festival, tiyatro ya da film gösterimi valilikler, kaymakamlıklar tarafından engellendi, yasaklandı.
Temmuz Ayında 16 ilde değişik sürelerle tüm eylem ve etkinlikler yasaklandı. Toplantı ve gösteriler nedeniyle açılan davalarda en az 62 kişi (Batman-29 avukat) hapis/para cezasına mahkûm edildi.
V- KOVİD-19 KAPSAMINDA ALINAN TEDBİLER NEDENİYLE YAŞANAN İHLALLER:
I- 12 Ağustos 2020; İHD: Covid-19 tedbirleri kapsamında verilen para cezaları kanunsuz.
İHD’nin COVID-19 ile mücadele kapsamında alınan tedbirler ve vatandaşlara kesilen idari para cezalarının yasallığını sorguladığı raporunda devletin OHAL ilan etmeden fiili bir OHAL durumu yarattığına dikkat çekildi.
Raporda, savaş veya olağanüstü hal durumlarında dahi yasallık ilkesinden taviz verilemez, denilerek;
Temel hak ve özgürlüklerin yalnızca kanunla sınırlanabileceği Anayasa’da öngörülmüşken, kanun ile değil de valiliklere verilen yetki veya genelgelerle düzenlemeler yapılması, yasama yetkisinin yürütmece kullanılması anlamına gelmekte olup bu durum hukuk devletinin vazgeçilmez ilkelerinden olan kuvvetler ayrılığı ilkesine de ters düşmektedir. Anayasa’nın 7. maddesine göre yasama yetkisi TBMM’dedir ve bu yetki devredilemez.
2017 referandumunda sert kuvvetlerin ayrılığının hayata geçirileceğinin belirtilmesine rağmen yürütmenin yasamayı umursamama alışkanlığı değişmediği yadsınamaz bir gerçek haline dönüştü. Yaşanan her travmada yeni bir fiili uygulamanın geliştiği Türkiye’de, şimdi de temel hak ve hürriyetlerin genelgelerle sınırlandırılması alışkanlığı oluşmasından endişe ediliyor.
J- 18 Ağustos 2020; Konya’daki vaka artışının perde arkası: “Testi pozitif çıkıp işe gidenler var”
Konya Tabip Odası Başkanı Dr. Eyüp Çetin, pozitif diye eve gönderilen, evde kendisini izole etmesi istenilen hastaların dışarıda dolaşmalarının vaka artışının hızlanmasına neden olduğunu söyledi. Vakaların daha çok toplu organizasyonlardan sonra arttığını belirten Çetin, “Sayın valimize de teklif ettim. Cenazelerin vakit namazlarından sonra defnedilmesini yasaklamak gerekiyor. Cenazeleri 15-20 kişi ile sınırlandırmak gerekiyor” dedi. Hükümet ise tedbirlerde bir ciddiyet gösterebilmiş değil.
9- AYRIMCILIK YASAĞI VE EŞİTLİK İLKESİNİN İHALİ( ANAYASA M. 10 AİHS M. 14)
A- 12Ağustos 2020;İnsan Hakları Savunucuları Dayanışma Ağı bileşenleri, Birleşmiş Milletler (BM) yetkililerine bir mektup göndererek, son dönemde Türkiye’de LGBTİ+ haklarına yönelik artan tehdit ve uygulamalara karşı gerekli önlemlerin alınması çağrı yaptı.
Türkiye’de özellikle 15 Temmuz 2016 tarihli darbe girişimi sonrasında gittikçe ağırlaşan hukuk devleti ve insan hakları krizine vurgu yapılan mektupta, bu süreçte LGBTİ+ haklarına yönelen müdahaleler sıralandı.
Bu çerçevede, OHAL sürecinde LGBTİ+ etkinliklerine ilişkin, bir kısmı hala süren yasaklardan bahsedildi. Mektupta, LGBTİ+ hak savunucularını ve bireyleri hedef alan hukuki taciz ve fiziksel saldırıların yanı sıra, sistemli ayrımcılık ve nefret söylemine de vurgu yapıldı.
Mektupta, Türkiye Hükümeti’nin, ulusal ve uluslararası yükümlülüklerine uygun davranması gerektiğinin altı çizilerek, LGBTİ+’lara yönelik hedef gösterici, ayrımcı nefret söylemine son verilmesi ve LGBTİ+’ların bu tür söylem ve müdahalelere karşı korunması için gerekli önlemlerin acilen alınması çağrısı yapıldı.
Mektupta, Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın 24 Nisan 2020 tarihinde yaptığı ve LGBTİ+’ları hedef alan açıklaması, baroların bu açıklamaya yönelik tepkisi hatırlatıldı ve Ali Erbaş’ın açıklaması sonrası LGBTİ+’lara karşı nefret söylemindeki ciddi artış ve bu söylem sahiplerinin cezasızlık kalkanı ile korunması anlatıldı. Mektup birçok insan hakları örgütü tarafından imzalandı.
B- 14 Ağustos 2020; AKP Genel Başkan vekili Numan Kurtulmuş, tek başına yaşayan yurttaşları ‘sıkıntı kaynağı’ ilan etti.
Kurtulmuş’un “Aşırı bireyciliğin getirmiş olduğu ve bununla eşzamanlı olarak gelişen ve ideolojiler haline dönen aşırı hazcılık akımları ailenin köküne dinamit koymaktadır. Yalnızlaşmış olan bireyin, insanların evliliği gereksiz görmesi, insanların tek başına yaşamaları gibi bir anlayışın geliştirilmesi aileyle ilgili yaşadığımız sıkıntıların önemli kaynaklarındandır. Aile değerlerini berhava edecek marjinal, sıra dışı, bize ait olan bütün fikirlere, ideolojilere karşı sonuna kadar dikkatli olacağız. Buna karşı uyanık olacağız, ekinlerin ve nesillerin mahvedilmesine karşı uyanık olacağız.” şeklindeki sözleri bireyin yaşama tarzını seçme hürriyetinin baskı altına alınarak, topluma, bir kesimin hedef olarak gösterilmesi tehlikesini barındırması sebebiyle tepkiyle karşılandı.
10- KÖLELİK, KULLUK, ZORLA ÇALIŞTIRMA VE ZORUNLU ÇALIŞMA YASAĞI: ( AİHS Mad. 4, Anayasa Mad. 17 ve 18)
A- 06 Ağustos 2020; Cargill işçileri eylemlerinde yeni bir aşamaya geçti. Sendikal nedenlerle işten atılan işçiler, Cargill’in müşterisi olan Tekgıda-İş Sendikası’nın örgütlü olduğu Fasdat Gıda önünde eylem yaptı.
2012 yılından beri örgütlenmeye çalışan Cargill işçileri, sürekli işverenin engelleriyle karşı karşıya kaldı. Son olarak 2018’de Tekgıda-İş Sendikası’nda örgütlenen işçilerden 14’ü, sendikanın Bakanlığa yetki tespiti başvurusunda bulunmasının ardından işten çıkarıldı. Cargill işvereni işten çıkarmaları gerekçesini daralma olarak açıklasa da işe iade davalarını kazanan işçiler sendikal tazminata da hak kazandı. Ancak Cargill, sendikal tazminatları ödeyerek işçileri işe geri almadı. İstedikleri sendikaya üye olarak sesini duyurmak isteyen işçilerin, sendikaya üye olması nedeniyle atılarak, Cargill tarafından belirlenen koşullarda çalışmaya zorlanması birçok işçi örgütü tarafından eleştiriliyor.
B- 15 Ağustos 2020; Muğla TÜVTÜRK eylemleri 2’inci yılında.
Muğla TÜVTÜRK Araç Muayene İstasyonu’nda Nakliyat İş Sendikası’na üye oldukları gerekçesiyle işten çıkarılan işçilerin eylemleri 2 yıldır sürüyor. Muğla TÜVTÜRK İşçileri İle Dayanışma Platformu yaptığı açıklamada, “Haklarımızı alıncaya kadar mücadeleye devam edeceğiz” denildi.
Basın açıklamasını Muğla TÜVTÜRK İşçileri ile Dayanışma Platformu adına okuyan Gülçin Kınay Polat, “Anayasal haklarını kullanarak sendikaya üye oldukları için işten çıkarılan işçi arkadaşlarımızın haklılığı hukuk önünde de kanıtlanmış ancak kazanılan işe iade davalarının gerekleri bir türlü yerine getirilmemektedir.” dedi.
C- 18 Ağustos 2020; Koronavirüse yakalanan Dr. Abdurrahman Öz’ün maaşını kestiler.
Karantinadayken kızı kendisini kapı eşiğinden seyreden doktor olarak sosyal medyada gündem olan Abdurrahman Öz’ün maaşının kesildiği ortaya çıktı. Aile Hekimi Dr. Abdurrahman Öz, geçtiğimiz aylarda koronavirüse yakalandı. Evinde 14 gün karantinada kalarak hastalığı atlattı. Kendisine “1 hafta daha çalışma” denildi. Öz, 21 gün sonra hastaneye giderek çalışmaya başladı. Ancak maaşını alınca büyük şok yaşadı. Bordrosunda 10 günlük maaş yatırıldığını gördü.
Maaşının kesilmesine tepki gösteren Dr. Abdurrahman Öz, “Bugün açıklanan bordroda sağolsunlar 10 günlük maaş yatırmışlar. Üzüldüğüm nokta; bu süreçte birçok hasta maaşı kesilmesin diye gelip benden rapor aldı ve almaya devam ediyor. Ben aile hekimi olarak hastalanırsam sözleşmemde çalıştığım gün kadar maaş alabiliyorum. Alkışlamaya devam edin bizi.” dedi.
11- ÇEVRE HAKKI: (Anayasa m. 56, AİHS m. 2 ve 8 (içtihatlar ile), Biyo Çeşitlilik Sözleşmesi)
A-29 Temmuz 2020;Dünyanın farklı yerlerindeki yüz binlerce doğasever, sağlıklı bir gezegende yaşama hakkı için bir araya geldi.
Dünya Kuşları Koruma Kurumu’nun (BirdLife International) tüm dünyadaki ortaklarıyla birlikte yürüttüğü “1Planet 1Right Kampanyası”, kurumun Türkiye’deki ortağı olan Doğa Derneği’nin “Hak parçalanmaz bütündür” sloganıyla devam ediyor. Eylül 2020’de gerçekleşecek olan Birleşmiş Milletler Biyolojik Çeşitlilik Zirvesi öncesinde taleplerini dile getiren doğaseverler, Birleşmiş Milletler’den sağlıklı bir doğal çevrede yaşama hakkının İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ne dahil edilmesini talep ediyor ve herkesi dogadernegi.org adresi üzerinden kampanyayı desteklemeye davet ediyor.
B- 19 Ağustos 2020;Sahiller tanıdık vakfa veriliyor.
MUÇEV’e Antalya’dan Keşan’a Türkiye’nin en güzel sahilleri veriliyor. Siyasiler, çevreciler sahillerin talan edilmesine tepki göstererek, “Bu talanı durdurun” diyor.MUÇEV’e son olarak Alanya’da 3’üncü derece doğal sit alanı olan Aysultan Kadınlar Plajı’nın verildiğinin ortaya çıkması büyük yankı yarattı.
Vakıf gibi davranan ancak ticari bir şirket olan MUÇEV adlı limitet şirketin yönetiminde eski kamu bürokratları, devlet memurları ve işadamları yer alıyor. MUÇEV, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na bağlı Türkiye Çevre Koruma Vakfı ile Muğla Valiliği’ne bağlı Muğla’ya Hizmet Vakfı ortaklığında 20 bin TL sermaye ile 2014 yılında kuruldu.
C- 12 Ağustos 2020; Ulupınar’ın simgesi çınar ağaçları yol genişletmek için kesilecek.
Antalya’nın Kemer ilçesine bağlı Ulupınar Mahallesi’nde karayolu bitişiğinde yer alan çınar ağaçlarının yol genişletme çalışması sırasında kesilmek istenmesine vatandaşlar tepki gösterdi.
D- 17 Ağustos 2020; Deniz dibine bile beton duvar örülmüş.
Bodrum’da bazı otel ve siteler tarafından denizin dibine metrelerce duvar örüldüğü görüldü. Metrelerce uzunluktaki beton duvarlarla, Bodrum’un kıyı şeridinin şeklini de değiştirerek, suni plajlar yapıldığı öğrenildi.
Beton blokların, sahile dökülen kaçak kumların deniz dalgası ile gitmemesi için yerleştirildiği öğrenildi. Deniz dibindeki ekolojik dengeyi bozan ve posidonia çayırları yok edilerek yapılan duvarlar, deniz canlılarının yaşam alanlarını da yok ediyor.
E- 17 Ağustos 2020; Danıştay durdurdu ama devlet, ikinci etap için hazırlık yapıyor.
Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu, Karadeniz Bölgesi’nde 8 ilin doğa harikası yaylalarını birbirine bağlayacak 2600 kilometre uzunluğundaki Yeşil Yol projesini durdurmasına karşın Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’na bağlı Doğu Karadeniz Kalkınma Ajansı’nın (DOKA) projenin 2. etabı için bütçe ayırdığı ortaya çıktı.Danıştay’ın yürütmeyi durdurma kararı vermesine rağmen bütçe ayrılan Yeşil Yol Proje’sine sosyal medyadan “Yaylama Dokunma” hashtagiyle tepkiler yağıyor.
F- 18 Ağustos 2020; Yanan alanlar imara açılarak betonlaştırılıyor, yangınlar yeterince soruşturulmuyor.
Son dönemdeki orman yangınlarının artışı üzerine değerlendirmede bulunan CHP Doğa Haklarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Ali Öztunç, “yanan alanların imara açılmamalı, yeniden ormana kazandırılmalıdır” uyarısında bulundu.
2020 yılında çıkan 197 adet yangının 181’i Ağustos ayının ilk 18 gününde çıktığını belirten Ali Öztunç, orman yangınlarının sebeplerinin etkin bir şekilde soruşturulmadığını, resmi verilerde birçok orman yangınının fail meçhul olarak işaretlendiğini, bu nedenle söz konusu alanların imara açma ya da orman vasfını değiştirme amaçlı olarak kasten yakıldığı şüphesinin güçlendiğini dikkat çekti.