Bugün, günlerden 24 Ocak. 44 yıl önce bugün, 24 Ocak 1977 tarihinde Madrid’de “Atocha Katliamı” diye anılan olayda sadece mesleklerini ifa ettiklerinden dolayı dört sendika avukatı ve bir ofis çalışanının katledilmesinin ardından, 24 Ocak, Tehlikedeki Avukatlar Günü olarak anılmaktadır. Tehlikedeki Avukatlar Günü, tüm dünyada hakları taciz edilen, susturulan, baskı gören, tehdit edilen, zulüm ve işkence gören, öldürülen ve zorla kaybettirilen avukatlara dikkat çekildiği; hem de günümüzde yaşanan avukatların sorunlarının gündeme getirilmesi, bu konuda bir farkındalık yaratılması ve bu sorunlara çözümler bulunması açısından önemli bir gündür.
Avrupa Demokrat Avukatlar Birliği (AED), Dünyada İnsan Hakları ve Demokrasi İçin Avrupalı Avukatlar Birliği (ELDH) ile Avrupa Barosu İnsan Hakları Enstitüsü (İDHAE) 2019 yılında 24 Ocak Tehlikedeki Avukatlar Günü’nü Türkiye’deki avukatlara ithaf etmiştir. Ve Türkiye’deki avukatların söz konusu bu durumu ilk kez 2019 yılında mercek altına alınmamış, daha öncesinde 2012 yılında da 24 Ocak Tehlikedeki Avukatlar Günü yine Türkiye’deki avukatlara ithaf edilmiştir.
Avukatların hukuk ve toplum içindeki yeri çok önemlidir. Halk, Türk milleti adına karar oluşturan yargılama faaliyetine avukatlar aracılığı ile özgürce katılabilmektedir, yani savunma görevinin ifası avukatlar tarafından yerine getirilmektedir. Bu nedenle savunma hakkı kutsaldır ve kişilerin hak ve özgürlüklerini kullanabilmeleri için var olması gereken bir haktır. Adil yargılanma hakkının güvencesi de avukatların yargıdaki konumuna bağlıdır. Avukatların bağımsızlığının ve mesleklerinin ifasının sınırlandırılması, bu doğrultuda yapılan her müdahale hukuka ve adalete olan güveni ortadan kaldıracaktır.
Günümüz Türkiye’sinde; hangi kesimden olduğu fark etmeksizin iktidarı eleştiren herkesin dışlandığı, hukuki yaptırıma maruz bırakıldığı, her gün sayısız hukuka aykırılığın yaşandığı ve durumun gün geçtikçe daha da kötüleştiği bu nefret ortamında en önemli sorun bağımsız ve tarafsız olmayan bir yargının etkin olmasıdır. Yargı bağımsızlığının ve hukuki güvenliğin olmadığı bu yargı düzeni içinde savunma mesleğini icra etmeye çalışan; hak arama özgürlüğünün teminatı ve yargının kurucu unsularından biri olan avukatlar, baskı ve tehdit altındadır. Oysa avukatların bağımsızlığı “adil hüküm”ün, “hukuk toplumu”nun teminatıdır. 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun birinci maddesinde, Avukatın Bağımsızlığı düzenlemiştir. Avukatlık Kanununun hemen birinci maddesinde “avukatların bağımsızlığı” na vurgu yapılması, aslen bu hususun önemini ortaya koymaktadır.
İnsan Hakları İzleme Örgütü (Human Rights Watch – HRW) ”Türkiye’de Avukatlar ve Savunma Saldırı Altında” başlığıyla yayınladığı raporda 15 Temmuz 2016 tarihi sonrasındaki dönemde yüzlerce avukatı keyfi bir biçimde tutuklandığını ve yargılandığını belirtmiştir. Ve yine rapora göre ‘’Savcılar tarafından avukatlar hakkında sistematik bir şekilde açılan soruşturmalar ve kovuşturmalar incelenmektedir. Rapor, savcıların, avukatları mesleklerini icra ettikleri için kriminalize ettiği ve onları kanıt göstermeksizin müvekkillerine isnat edilen suçlarla ilişkilendirdikleri vakaları belgelemektedir. Söz konusu soruşturmaların ve kovuşturmaların bir kısmı, müdafilerin emniyetteki kötü muameleyi ve diğer insan hakları ihlallerini belgelemek ve müvekkillerinin haklarını korumak için gösterdikleri çabalara karşılık misilleme olarak açıldıkları izlenimini vermektedir. Müdafilerin kolluk kuvvetleri tarafından tehdit edildiği ve gözlerinin korkutulmaya çalışıldığı, mesleklerini icra etmelerine engel olunduğu veya müdahale edildiği vakalar da bu raporda belgelenmektedir. Raporda, müdafilerin yetkili makamlar tarafından hukuki dayanaktan yoksun ve tacizkâr bir şekilde açılan savcılık soruşturmalarıyla ve kovuşturmalarla hedef alınmalarının, Türkiye’de adil yargılanma hakkını teminat altına alan önemli bir mekanizmayı zedelediği sonucuna ulaşılmaktadır.’’
Uluslararası Barolar Birliği’ne bağlı İnsan Hakları Enstitüsü’nün de içinde yer aldığı 10’dan fazla uluslararası hukuk örgütü ve baro, Türkiye’de yargı bağımsızlığı konusunda hazırladıkları raporu Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Konseyi’ne sunmuştur. Raporda Türkiye’deki hak ihlallerine dikkat çekilerek, darbe girişiminden sonra hakim, savcı ve avukatlara yönelik keyfi gözaltılar, tutuklamalar ve davalarla yargı bağımsızlığının zedelendiği ifade edilmiştir.
Avrupa Konseyi Avukatlık Mesleğinin İcrasındaki Özgürlükler Hakkında 9 Numaralı Tavsiye Kararı Prensip 1, Avukatlık Mesleğinin İcrasındaki Özgürlüğün Genel Prensipleri, Madde 4’e göre mesleki standartlara uygun olarak hareket eden avukatlar, herhangi bir yaptırıma veya baskıya tabi tutulmamalıdırlar veya bununla tehdit edilmemelidirler.
Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı’nın İnsan Hakları Savunucularının Korunmasına İlişkin Kılavuz İlkeler’de insan hakları alanında çalışan avukatlara, adil yargılanma hakkı da dahil olmak üzere insan haklarını savundukları için meslekten men gibi yaptırımlarla göz dağı verilmemesi veya misilleme yapılmaması gerektiği de açıkça belirtilmiştir.
Türkiye’de avukatların mesleklerini ifa ederken karşılaştığı hukuka aykırı durumlardan bazıları şöyle sıralanabilir:
- Avukat olarak ifa ettikleri mesleki faaliyetlerin suç delili olarak sayılması,
- Avukatların vekili oldukları kişilerle özdeş tutulmaları,
- Avukat ile müvekkil arasındaki gizliliğin ihlal edilmesi,
- Türk Ceza Kanunu’nda düzenlenen “terör örgütü üyeliği” suçunun tamamen hukuka aykırı ve keyfi yorumlanması,
- Mesleki faaliyetlerinden dolayı sadece yargılanmakla kalmayıp, saldırıya uğraması ve işkence görmesidir.
11 Eylül 2020 tarihinde, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Anayasal Düzene Karşı İşlenen Suçlar Bürosu tarafından yürütülen 2020/14820 numaralı soruşturma kapsamında; 48 avukat, 7 stajyer avukat, 3 ihraç hakim, 1 ihraç hakim adayı ile 1 hukuk fakültesi mezunu toplam 60 kişi hakkında ‘terör örgütü üyeliği’ suçlaması ile gözaltı kararı verildi. Yapılan operasyonda haklarında soruşturma olan avukatlardan 47’si gözaltına alındı. Yine Ankara’daki gözaltılardan hemen sonra 22 Eylül 2020 tarihinde İzmir merkezli 19 ilde, avukatlara yönelik düzenlenen operasyonlarda 60 kişi gözaltına alındı ve bu kişilerden 33’ü tutuklandı. Ardından 20 Kasım 2020’de Diyarbakır’da, 25 Kasım 2020’de Bursa’da avukatlara büyük çaplı operasyonlar düzenlenmeye devam etti.
Avukatların ifadeleri alınırken yöneltilen sorular incelendiğinde, soruların bahsi geçen suçlamalardan tamamen bağımsız avukatların meslekî faaliyetleri ve çerçevesinde olduğu görülmektedir. Bu sorular, terör örgütü üyeliği suçunun değil de avukatlık mesleğinin soruşturma konusu yapıldığını gözler önüne sermektedir. “Neden diğer avukatlarla telefon görüşmesi yaptın? Müvekkil size nasıl ulaştı? Müvekkilin akrabaları ile neden görüştünüz? Neden ilgi gösterdiniz? Müvekkilinizden para aldınız mı? Müvekkiliniz ile sözleşme yaptınız mı?” gibi sorularla avukatlarla müvekkilleri özdeşleştirilmektir.
Avukatlar tutuklanma tehditleri nedeniyle savunma yapma imkânı bulamamış, toplamda 2.000’e yakın avukat hakkında soruşturma açılmış, 700’den fazla avukat tutuklanmış, 500’e yakın avukat ise 3000 yıl civarında hüküm giymiştir. Bu rakamlar ise kaygı vericidir. Yapılan bu hukuka aykırı eylemler başka hukuka aykırı eylemleri beraberinde getirmektedir. Örneğin; Bilecik Barosu’na kayıtlı, 15 Temmuz sonrası sözde terör örgütüne üyelik suçlamasıyla Düzce Cezaevinde tutuklu bulunan Av. Metin Yücel, 18.01.2021 tarihinde Covid-19 nedeniyle hayatını kaybetmiştir. Türkiye’de cezaevlerinin dolup taştığı ve Covid-19 için yeterli önlemlerin alınmadığı su götürmez bir gerçektir. Ve yine şuan tusak avukatlardan birisi Av. Mehmet Ali Uçar’dır. Av. Mehmet Ali Uçar hakkında 2018 yılında Adalet Bakanlığı Adli Tıp Kurumu tarafından verilen cezaevinde kalamaz raporu ile salıverilmiş olmasına rağmen hakkında verilmiş olan hükmün kesinleşmesi nedeniyle tekrar tutuklanmıştır.
Ayrıca günümüzde avukatların kendi özel hayatlarındaki uyuşmazlıklardan kaynaklı saldırılar haricinde, özellikle avukatlık görevinden ve mesleğini icra ediş şeklinden dolayı yaşadıkları saldırılar gittikçe artmaktadır. Tahminlere göre yılda 60’a yakın avukat ölümle veya yaralamayla sonuçlanan fiili saldırılara maruz kalırken, yüzlerce avukat ise hakaret, tehdit ve şantajla karşılaşabiliyor. Net bir istatistiğin olmamasının nedeni ise barolarda ve barolar birliğinde bu konuda kayıtların olmamasıdır.
15.07.2020 tarihinde ise ‘çoklu baro’ sisteminin düzenlendiği 28 maddeden oluşan ‘Avukatlık Kanunu İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’ Meclis’ten geçerek Resmi Gazete’de yayınlanmıştır. 1 Ekim tarihli kararında ise AYM, CHP milletvekillerinin ‘7249 sayılı Avukatlık Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un iptal talebini oy çokluğuyla reddetmiştir. Bu düzenlemenin hayata geçirilmesi ile artık siyasi düşünce, din, felsefe, ırk, cinsiyet, sınıf vb. temelli baroların kurulması gündeme gelecek ve il bazlı kamu kurumu niteliğinde olan baronun, bağımsız ve tarafsız niteliği yıpranarak yok olacaktır.
Savunma hakkının ve avukatlık mesleğinin onurunun en güçlü şekilde savunulması gerektiği bir zaman diliminde yaşamaktayız. Avukatlar sadece mesleğini ifa ettiğinden dolayı her geçen gün daha da baskı ve tehdit altında kalmakta, tutuklanmakta, hüküm almakta, işkence görmekte, bağımsızlığını tümüyle kaybetmektedir. Yaşanan tüm hukuksuzlukların çözümünün ilk adımı olarak avukatlara yapılan baskılara son verilerek savunmanın tam anlamıyla bağımsız ve tarafsız olması sağlanmalıdır. Ancak bu şekilde yargı sistemi olması gerektiği gibi işleyecektir.
Bu yıl 24 Ocak Tehlikedeki Avukatlar Günü Azerbaycan’daki avukatlara ithaf edilmiştir. Azerbaycan’da önemli insan hakları ihlalleri devam ederken bunların mağdurlarını temsil eden yahut gözaltında işkence ve kötü muamele yapılması karşısında ses çıkaran Azerbaycanlı avukatlar da tehdit ve baskı altındadırlar.
2019 yılında Uluslararası Barolar Birliği İnsan Hakları Enstitüsü (IBAHRI) Azerbaycan Barosu’nu keyfi gerekçelerle barodan ihraç edilen tüm insan hakları avukatlarının ruhsatlarını derhal iade etmeye ve Azerbaycan’da avukatlık mesleğinin bağımsızlığını baltalamak yerine korumaya çağırmıştır. İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün (Human Rights Watch), 2019 yılında Azerbaycan ile ilgili tespitlerinde, gözaltında işkence ve kötü muamele, örgütlenme özgürlüğü, avukatların mesleki faaliyetlerine yersiz müdahale ve medya özgürlüğünün önüne geçen kısıtlamalar dahil olmak üzere insan hakları sorunlarının olduğu yerde durduğu vurgulanmıştır.
Başta Türkiye olmak üzere dünyanın her tarafında, Avukatlar, insan hakları ihlalleri ile ilgili soruşturmaları ve davaları takip etmeleri ve bu alanda çalışmaları sebebiyle hedef olmuşlardır ve disiplin uygulamaları veya ceza davaları ile mesleklerini yapmaktan alıkonulmaktadırlar. Bu durum sadece kendilerini değil, serbest olarak avukatlık mesleğini yerine getirmeye çalışan tüm avukatları tehdit etmektedir. Aynı zamanda, tüm vatandaşların koşulsuz olarak avukat yardımından yararlanma ve adil yargılanma haklarını engellemekte ve tehdit etmektedir.